Türkiye’de farklı kesimler arasında yaşanmakta olan güncel sorun ve çatışmalarda yakın geçmişe dair farklı deneyim ve hafızalar önemli bir rol oynuyor. Türkiye’de toplumsal barışın tesis edilmesi demokratikleşme için yenilikçi adımların atılmasına bağlı. Bu adımlardan biri, geçmişe farklı bir gözle yeniden bakılması yoluyla tabulaşmış konularla yüzleşmek. Böyle bir yüzleşme, ulusal tarih ile kişisel bellek arasındaki ilişkiyi sorgulamaya ve devletle vatandaş arasında yeni bir sözleşmenin yolunu açmaya imkân sağlayabilir. Genç kuşağın geçmişe dair algılarını ve bu geçmişin gençlerin kimlik ve öznelliklerini oluşturma süreçlerine etkilerini araştıran her türlü çalışma toplumsal uzlaşmaya ve demokratikleşmeye katkıda bulunuyor.
Bu inançtan hareketle Karakutu Türkiye’nin gündeminde önemli bir yer tutan iki alanı ilişkilendirmeyi amaçlıyor: Geçmişle yüzleşme ve gençlik. Bugün, dünyanın birçok yerinde bellek ve kimliğe dair tartışmalar önemli yer tutuyor. Türkiye’de de Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi tarihini ve ulusal kimlik inşa sürecini artık daha fazla tartışıyoruz. Çoğul kimliklerimizi ve geçmişlerimizi hatırladığımız, anlattığımız ve paylaştığımız bir ‘geçmişi yeniden keşif süreci’ yaşıyoruz.
Gündemde olan ikinci konu ise ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan gençler ve özellikle de bu kesimin sınıfsal olarak ve kültürel kimlik bakımından dışlanmış olmasıdır. Ülke ekonomisinde ana yükü taşıyan, göç etmek zorunda bırakılan, çatışma ve şiddeti deneyimleyen, kısacası birçok toplumsal sorunun hem öznesini hem nesnesini oluşturan gençler, günümüz Türkiye’sini anlamak ve demokratikleştirmek için önemli aktörler. Buna rağmen gençler kendi hareketlerinin faili olarak algılanmıyor veya algılanmak istenmiyor.
Sıradan insanların yaşam öyküsü ve gündelik pratikleri – kenti, sokakları kullanma ve anlamlandırma şekli, mekan ve anlatılarla kurduğu bağ, “hakikat” olarak aktarılanı sorgulama ya da sorgulamama tavrı gibi- hem resmi tarihi ve birçok miti yeniden üretiyor, hem de korku ve nefretin temellerini atıyor. Öznel ve toplumsal kimliklerini oluşturma çağındaki gençlerin geçmişi nasıl tanımladıklarını, aile, yerel toplum, eğitim sistemi ve medya gibi kaynaklar yoluyla yapılan geçmişe dair aktarımları nasıl deneyimlediklerini anlamak önemli. Bu süreçlerdeki sessizleştirmelere ve çatışmalara rağmen gençlerin kendi geçmişlerini araştırmak için olası çabalarının geçmişle yüzleşme, toplumsal barış ve demokratikleşmeye önemli bir katkıda bulunacağına inanıyoruz.
Ana hedef grubumuz Türkiyeli gençler… Türkiye toplumunun çoğunluğunu oluşturan, seslerini yeterince duyuramayan, yetişkin toplumu ve onun kurumları tarafından kıskaca alınmış ama ciddi bir dönüştürücü potansiyele sahip olan gençler.
Gençlerle geçmişle yüzleşme çalışmaları yapmanın önemli nedenlerinden biri de bizzat yaşanmışlık kadar postbelleğin (postmemory) -yani geçmişe dair önceki kuşaklardan, eğitim kurumlarından, medyadan ve farklı kaynaklardan edinilen bilgilerin- gençler tarafından nasıl kurgulandığının ve anlatıldığının önemidir.
Türkiye’de önceki kuşaklar çeşitli nedenlerden dolayı geçmişi unutup, unutturup sessizleştirerek geleceğe yönelirken; genç kuşağın bireysel ve toplumsal belleğin ve kimlik politikalarının vurgulandığı bir dünyada yetişmesi ve yeni medya teknolojilerini, sosyal medya araçlarını kullanırken daha yaratıcı ve yetkin olabilmesi göz önüne alınırsa, gençlere yönelik ve onlarla birlikte yapılacak yüzleşme çalışmalarının özgün değeri daha iyi anlaşılacaktır.