Karakutu gönüllüsü Muhip Ege, Yüksekova’da babası zorla kaybedilen Vahap Canan’la bir söyleşi gerçekleştirdi.
1990’lı yıllarda Türkiye’de devlet politikalarından biri kendisine karşı gelen kimliğini tanımadığı yurttaşları ortadan kaybetmekti. 18 yıl önce Abdullah Canan, Hakkari’nin Yüksekova ilçesindeki zorla kaybetme cinayetlerden sonuncusu oldu. Aralarında emekli albay, binbaşı, üstteğmen, korucubaşı, itirafçı gibi sıfatlar taşıyan kişilerin bulunduğu Yüksekova Çetesi’nin, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un baş sorumluluğunda, Abdullah Canan’ı 1996’da ağır işkence ederek öldürdüğü belirtiliyor.
18 yıl sonra Abdullah Canan’ın oğlu Vahap Canan ile Abdullah Canan davası, ‘faili meçhul’ cinayetler ve Cumartesi Anneleri üzerine Yüksekova’da bir söyleşi gerçekleştirdik.
Abdullah Canan’ın hikayesi neydi? Neden hedef alındı?
– Babam [Abdullah Canan], işadamıydı; genel olarak Yüksekova’da sevilen ve tanınan biri olmasının yanında Abdullah Canan o dönem CHP Hakkari Milletvekiliği yapan Esat Canan’ın akrabasıdır. 21 Kasım 1995 tarihinde Yüksekova Komando Tabur Komutanlığı tarafından Yüksekova’ya bağlı Befircan (Karlı) köyüne bir operasyon düzenlendi. Abdullah Canan ve ailesinden yedi kişi, bu operasyon sırasında evlerine ve mallarına zarar geldiğini ve konuda esas sorumlu kişinin operasyonu düzenleyen Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul olduğunu belirterek Yüksekova Cumhuriyet Savcısına suç duyurusunda bulunarak zararın tespit edilmesini istedi.
Bunun üzerine Abdullah Canan Tabur Komutanlığı’na Jandarma tarafından çağrılmış ve Tabur’da davacı olduğu Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul karşısına çıkarılmış. Mehmet Emin Yurdakul aynı zamanda diğer olayda sorumlu olan 15 subayı odaya çağırarak, subaylara aynen şöyle söylüyor: “Beyler, sizleri şikayet eden insanların elebaşları bunlar, bunları çok iyi tanıyın.” Aynı görüşmede, Abdullah Canan, Mehmet Emin Yurdakul’a hitap ederek “Yeriniz ne sıcak, keşke devlet herkese böyle bir imkan tanısa,” demesi üzerine, “Yerim sıcak, şu anda sizin yeriniz de sıcak, eğer bu davanızdan vazgeçmezseniz, sizin yeriniz ve yatağınız soğuk olacaktır, akıllı olun,” cevabını alarak, Binbaşı Yurdakul tarafından açık bir şekilde tehdit ediliyor.
Açık şekilde tehdit edildikten sonraki süreç nasıl gerçekleşti?
– 17 Ocak 1996 tarihinde Abdullah Canan, Hakkari ilinin Yüksekova ilçesinden özel otomobili ile Hakkari il merkezine giderken yol üzerinde bulunan Keremağa Köprüsü Puling Çeşmesi’nde kendisi için özel yapılan bir çevirmede, etraftakilerin tanıklığına göre, gözaltına alınıyor.
Ertesi gün CHP Milletvekili Esat Canan ve yakınları Yüksekova Cumhuriyet Savcılığı’na Abdullah Canan’ın zorla kaybedilmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulunuyor. Ancak, görgü tanıkları olmasına rağmen yakınlarının gerekli yerlere yaptıkları başvurularda yetkililer, Abdullah Canan’ın gözaltına alınmamış olduğunu, çevirmenin yapıldığı saatlerde Abdullah Canan’ın arabasının kaydının olmadığını iddia ediyor.
Bunun üzerine Abdullah Canan’ın ailesi, 80 yaşındaki annesi önce Cumhuriyet Başsavcılığı önünde, sonra Yüksekova Komando Tabur Komutanlığı önünde, ”Abdullah Canan’ı siz aldınız, onu geri verin” diyerek Tabur Komutanlığı önünde, Cumartesi Anneleri’nin gerçekleştirdiği gibi oturarak barışçıl gösteri haklarını kullandılar.
Sonrasında Abdullah Canan’ın arabası 21 Ocak 1996 günü Başkale-Van karayolu üzerindeki Güzeldere Geçidi’nde, şarampolde terk edilmiş, hasarsız bir şekilde bulundu. Bilirkişiye göre araç oraya vinç veya benzeri bir araç yardımıyla bırakılmıştı.
Daha Sonra Abdullah Canan nasıl bulundu?
– 47 gün sonra bayramın 21 Şubat 1996 tarihinde bayramın birinci günü, devletin bize hediyesi babam Abdullah Canan’ın cansız bedeni oldu. Yüksekova-Esendere Karayolu, Güldalı Köyü, Fidanlık Mevkii’nde köylüler tarafından ağzı bantlanmış ve elleri bağlanmış halde bulundu. Yapılan ilk otopside Abdullah Canan ağır işkence gördüğü, yanaklarının kesici aletlerle parçalandığı ve kafası da dahil olmak üzere bedenine isabet eden yedi kurşun ile öldürüldüğü saptandı.
Abdullah Canan’ın hikayesine eklemek istedikleriniz var mı?
– 1990’lı yıllarda, ilk Faili Meçhul olan Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’da olduğu gibi işlenen faili meçhul cinayetlerde Devlet bir üçgen oluşturuyor. Bu üçgende şahıs Ev-Araba-İşyeri gibi değişen üç lokasyon etrafında takibe alınıyor. Abdullah Canan olayında bu üçgen Ev-Araba-Hakkari arasında gerçekleşmiş, Abdullah Canan arabasıyla Hakkari’ye giderken gözaltına alınmıştır.
Devletin çarkı için bireyler yok edilir. Berkin Elvan, Ethem Sarısülük gibi. Devlet Faili Meçhul cinayetlerde olduğu gibi çarkın önüne çıkıp katledilmiş insanların tüm sorumlularını adalet önüne çıkarmadı.
Bu bağlamda Berkin Elvan ile Ceylan Önkol arasında hiç bir fark yoktur, ikiside devletin dönen çarkı için katledilmiş küçük çocuklardır.
Hukuki süreç nasıl işledi?
– 1990’larda yaşanan diğer faili meçhullere benzer olaraktan devletin baskıları, yarattığı korku ile yalnız bırakıldık. Mahkemenin ilk duruşması ile C.K. adlı avukatın, dosyayı alması istendi ancak C.K.’nın bu teklife ”Siz beni aptal mı zannediyorsunuz? Abdullah Canan’ın dosyasına bakmam!‘ demesi , zorla kaybetme dosyalarına bakılmaması için devletin nasıl bir korku saldığını gösteriyordu.
İlk duruşmada abim ve ben avukatsız olarak orada bulunmuştuk, olaylara tanıklık ettiğini belirten bir yarbay vicdanı sızladığı için ifade vermişti. İfadesinde Abdullah Canan’ı ortadan kaybolduktan sonra Yüksekova Tugay Komutanlığı’nın revirinde başından sarılı bir şekilde gördüğünü belirtti. Ancak bu bildiriye rağmen duruşmadan bir netice alınamadı.
AİHM Kararı ve Davanın Devamı
”Bilinmeyen bir tarihte Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul ve Teğmen Nihat Yiğiter hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nda soruşturma açıldı. Bu kişiler Abdullah Canan ve diğer üç kişiyi tasarlayarak öldürmekle suçlandı. 14 Nisan 1997 tarihinde Diyarbakır DGM görevsizlik kararı vererek dosyayı Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı Savcılığı 13 Haziran 1997’de sanıklar Mehmet Emin Yurdakul, Nihat Yiğiter ve Kahraman Bilgiç hakkında kasten adam öldürmek, bir suçun delillerini yok etmek gayesiyle birden fazla adam öldürmek ve suça azmettirmek suçlarından Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açtı. Yapılan yargılama sonucunda Mahkeme, 12 Kasım 1999 tarihinde, iddiaların yeterli ve inandırıcı olmadığı için şüpheden sanık yararlanır ilkesini gerekçe göstererek sanıkların beraatine karar verdi. 2 Nisan 2001 tarihinde Yargıtay 1. Ceza Dairesi bu kararı onadı. 23 Mart 2001 tarihinde Yüksekova Cumhuriyet Savcısı, Mehmet Emin Yurdakul aleyhine açılmış bir başka soruşturma hakkında zamanaşımı nedeniyle takipsizlik verdi. Abdullah Canan’ın kardeşi bu karara karşı itirazda bulundu ancak bu itiraz da reddedildi. 1 Aralık 1997 tarihinde Vahap Canan AİHM’e başvurdu. AİHM, Sözleşme’nin yaşam hakkını düzenleyen 2. maddesinin Abdullah Canan’ın öldürülmesi nedeniyle esastan ve etkili ve yeterli bir soruşturma yapılmadığı için usulden; işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza yasağını düzenleyen 3. maddesinin ise esas yönünden ihlal edildiğine karar vererek, hükümeti tazminat ödemeye mahkum etti.”
Çocuklarınıza bu olayı anlattınız mı? Nasıl karşıladılar?
– Bir gerçeklik varsa bunu saklamamız gerektiğini düşündüm. Bir diğer aklımın almadığı konu: babamın ölümünden sorumluları hala serbest. Acaba çocuklarım yarın sorumlularla aynı masaya mı oturacak?
Çocuklara dedelerinin delik deşik olduğunu öğrenmeleri doğal olarak travma yarattı, ağlayarak gösterdiler bu acının sonucunu. Burada (Yüksekova/Gever) 23 Haftadır 76 aile ile beraber Cumartesi Anneleri grubu oluşturduk, her hafta Cumartesi, Galatasaray önündeki aileler gibi biz de şiddetsiz eylemimizi gerçekleştiriyoruz. Çocuğum hani olur ya çocuklar çizgi film günlerini hatırlar aynen o şekilde Cumartesi günleri bana ‘‘Baba Cumartesi, dedemin günü gitmiyor muyuz” şeklinde sesleniyor. Beş yaşındaki kızım geçen haftalarda mikrofondan konuşmak istediğini söyledi ve mikrofondan ”dedem nerede?” diye sordu!
Geçmişle yüzleşme, adalet talep etme konuları hakkında ne düşünüyorsunuz?
– Toplumsal adaletin yerini bulması, bunun gençler tarafından bilinmesi, gelecek nesiller dahil tüm toplum için çok değerli. Herşeyden önemlisi toplumsal adalet yoksa sivil siyaset mümkün değildir. Bu sebepten dolayı biz de burada Cumartesi Anneleri’ni başlattık, biz bugün hala adalet talep ediyoruz. Gerekirse gelip bize iftira attılar desinler, aksini söyleyen gelsin, hukuki olarak hesaplaşalım.
”96 yılından bu yana; her bayram bizim için bir yastır. Çünkü Yüksekova çetesinin başkatili Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul ve suç ortakları tarafından ağır işkencelerden geçirilerek katledilen babam cenazesini bize bayram gününde bir menfezin altına atılmış bir şekilde bayram hediyesi olarak vermişlerdi. Katillerin aramızda gezmesini içimize sindiremiyoruz . Güzel insan zalimin zülmü varsa yetiminde ahı vardır. Işıklar içinde yat, yiğit ve güzel insan.”
(Vahap Canan’ın Cumartesi Anneleri nöbetindeki sözlerinden)