İlk dönem araştırmacı ve anlatıcılarımızdan Ozan Karaçam’la, Hafıza Yolculuğu sürecindeki ve Hafıza Yürüyüşlerindeki deneyimleri üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. Paylaştığı bilgiler için kendisine bir kez de buradan teşekkür ediyoruz. Gerçekleştirdiğimiz röportajı aşağıda okuyabilirsiniz.
“Karakutu’daki çalışmamın bana en büyük katkısı, aldığım sosyal bilimler eğitimimin pratik olarak tamamlayıcısı olmasıdır. Biraz önce de kısmen belirttim; kıyısından köşesinden teorik olarak işlediğimiz/tartıştığımız konuların (‘ötekileştirme’ gibi) daha spesifik bağlamda ne olduğu/nasıl olduğu/ne derece olduğu üzerine şok etkisi yaratacak karşılaşmalarıma neden oldu, özellikle tanık anlatımlarında.”
-Karakutu’da yer aldığın süreci ve bu süreçteki tecrübelerini kısaca anlatır mısın?
Ozan: 2014 Temmuz başlangıcında Karakutu’nun bir parçası oldum. İlk toplantı yapılmış ve tematik gruplar oluşturulmuştu. Ben bu sürece sonradan eklemlendim. İçerisine dahil olduğum tematik grup ülkemizde bilinen şekliyle ‘Gözaltında Kayıplar/Faili Meçhul’ , literatürdeki kullanımıyla ‘Zorla Kaybetmeler’ idi. Bunun ile alakalı öncelikle literatür tarama/köşe yazıları okuma/haber bulma/ bunun ile alakalı çalışan Sivil Toplum Kuruluşları raporlarını inceleme gibi bir bilgi edinme süreci geçirdik. Bu noktada çalışmamızı Cumartesi Anneleri/İnsanları üzerine yoğunlaştırdık ve Hafıza Yürüyüşü mekanı olarak Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın eylem alanı olan Galatasaray Meydanı’nı belirledik. Bu aşamadan sonra da Cumartesi Anneleri’nin eylemlilik sürecinde yer almış insan hakları savunucuları ve kaybetmelere maruz kalmış insanların yakınları ile görüşmeler gerçekleştirdik. İlk görüşmemizi Cumartesi İnsanları’nın eylemlerinin başlangıcından beri yer alan tanıklardan fotoğrafçı ve şair Mehmet Özer ile gerçekleştirdik. Akabinde İnsan Hakları Derneği’nden (İHD) Sebla Arcan ve Yakınlarını Kaybeden Ailelerin Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nden ( YAKAY-DER) Velat Demir ile görüştük. Bu süreç içerisinde Cumartesi Anneleri/İnsanları’nı 1995 yılından bu yana yakınlarının akıbetini sordukları meydan olan Galatasaray Meydanı’nda ziyaret ettik. Tüm bunlar ‘öteki’nin ne olduğunu, dışlamışlığını, dışlanmışlığın derecesini ve hatta yaşamış olduğu ontolojik tehdidi görebilmek açısından bakış açısı edinmemi sağladı.
-Araştırma süreci nasıldı? Araştırmaların süresince edindiğin tecrübeleri paylaşır mısın?
O: Tematik grubum Zorla Kaybetmeler idi. İlk araştırma ve mekan kimlik kartını oluşturma sürecim bunun üzerineydi. Ancak anlatıcısı olacağım Kazancı Yokuşu (1 Mayıs 1977 Katliamı) üzerine de tamamlayıcı/ekleyici birtakım araştırmalar yapma fırsatım oldu. Mekan kimlik kartını popülist bir yaklaşımdan ziyade, bilimsel bir literatür çalışması havasını da soluyabileceğimiz (belgeseller ve akademik çalışmalar), yaşanan insan hakları ihlallerini tanıkların anlatımlarını ve diğer pencereden de meselenin nasıl yansıtıldığını içerecek bir tarzda kapsayıcı ve sorgulayıcı düşünmeye sevk edecek şekilde oluşturmaya çalıştık.
Zorla Kaybetmeler ile alakalı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Gökçen Alpkaya’nın uluslararası hukuk üzerine çalışmalarından faydalandık. Arşiv taraması –özellikle gazete taraması- yaptık. Bu taramanın sonucunda bulduklarımız, medyanın meseleye nasıl yaklaştığına dair önemli birer göstergeydi. Sonrasında tanık anlatımlarına ve raporlara yer verdik.
Kazancı Yokuşu ile alakalı çalışmamda ise daha konjoktürel ve tarihsel/toplumsal/siyasal bağlamlarını da verebileceğimiz bir anlatım olması gerektiğini düşündüğümden biraz daha akademik tınısı yüksek ve olayın arkaplanını yansıtan eklemeler yaptım. Burada ise en ilginç tecrübe benim için 1 Mayıs 1977 katliamı ve cezasızlığı olgularını anlatırken; II. Dünya Savaşı sonrası doğan kuşağı, dünyadaki 1968 eylemleri (akademide kimilerine göre ‘Devrim’. bknz I. Wallerstein), bunun Türkiye bağlamı, soğuk savaş süreci, dünya iktisadi sistemindeki krizler ve tüm bunların Türkiye coğrafyasına etkileri üzerinden anlatma imkanı bulmamdı. Tabii bugün sendikların/STKların/Siyasi Partilerin Taksim ısrarının nedenini anlamak açısından meseledeki cezasızlık mefhumu da 1940’ların sonlarından bugüne getirerek anlattığım bir tarihsel yolculuk olması açısından benim için ilginç bir tecrübe oldu. Buna binaen o sene Mayıs ayında girdiğim Boğaziçi Üniversitesi master yazılı bilim sınavında 1968 olayları sorusuyla karşılaşmam da cabası… 🙂
-Anlatıcı olarak yer aldığın Hafıza Yürüyüşleri’nde edindiğin tecrübeleri kısaca değerlendirecek olsan neler söylemek istersin?
O: Anlatıcısı olduğum mekan Kazancı Yokuşu idi. Bir gruba ilk defa bir şeyler anlatacak olmam nedeniyle İlk Hafıza Yürüyüşü’nde (pilot Hafıza Yürüyüşü) çok heyecanlıydım. O yürüyüşte en ilginç olan benim anlatımlarımda teknik olarak eksik olduğum idi. İnsanların Kazancı Yokuşu’na silah atışlarıyla sürüklendiğini anlatırken kurşun atılan yerlerden o zamanki Su İşleri binasının bugün ne olduğunu ve neresi olduğunu bilmiyordum. Böyle bir soruyla daha ilk grupta karşılaştım ve soruya cevabı yine gruptan başka biri verdi. Bu aslında yaptığımız çalışmanın bir şeyler dikte edici bir niteliğe sahip olmayıp, hafıza yürüyüşünün aynı zamanda interaktif bir çalışma üzerine kurulu olmasını da gösteriyor. Didaktik bir öğretim değil amaç.
Paylaşmak isteyeceğim bir diğer karşılaşmam ise sonraki Hafıza Yürüyüşleri’nde oldu. Ben Kazancı Yokuşu’ndaki olayları teknik olarak anlatırken bir kadın dinleyicinin kendisini çok kötü hissetmişti. Ağlamaklı olmuştu…
“[Karakutu’da yer almak] öncelikle çok güzel dostluklar edinmemi sağladı.”
-Karakutu’da yaptığın çalışmaların sende bir değişim yarattığını düşünüyor musun?
O: Karakutu’daki çalışmamın bana en büyük katkısı, aldığım sosyal bilimler eğitimimin pratik olarak tamamlayıcısı olmasıdır. Biraz önce de kısmen belirttim; kıyısından köşesinden teorik olarak işlediğimiz/tartıştığımız konuların (‘ötekileştirme’ gibi) daha spesifik bağlamda ne olduğu/nasıl olduğu/ne derece olduğu üzerine şok etkisi yaratacak karşılaşmalarıma neden oldu, özellikle tanık anlatımlarında.
Bir diğer değişimim ise sosyal yaşantım bağlamında oldu. ‘’Üzerinde yürüdüğüm bu yollarda/gezdiğimiz mekanlarda acaba bizden önceki kuşaklar ne yaşadı? Bu kuşakların acıları ve sevinçleri nelerdi?’’ sorusunu sıkça kendime sormama neden oldu. Yani tarihin modern paradigma içinde ilerleyen/gelişen bir motorunu geriye sardırmak istememe neden oldu.
-Karakutu ekibinde yer almanın sana getirdiğini düşündüğün avantajları oldu mu?
O: Öncelikle çok güzel dostluklar edinmemi sağladı. Ekip dayanışması ve çalışmasını bir STK’da bizatihi deneyimlememe neden oldu.
-Karakutu’ya katılacak anlatıcılara söylemek istediğin bir şeyler var mı?
O: Heyecanlı olmamaları. Bir de genel olarak toplantılarımızda konuştuğumuz üzere dinleyiciyi de anlatıma çekecek şekilde sorular sormak. Zaten biz de o an gelen katılımcıların katkılarıyla çok şey öğreniyoruz. 🙂