Birlikte Yürümek: “Ermenistan-Türkiye Diyalog ve Hafıza Yolculuğu”

Nisan ve Mayıs aylarında İstanbul’da başlayıp Erivan’da devam eden, her iki şehirden sosyal bilimler alanlarında okuyan üniversite öğrencilerinin katıldığı bir atölye düzenlendi. “Ermenistan-Türkiye Diyalog ve Hafıza Yolculuğu” başlıklı bu atölye, Karakutu ve Imagine – Çatışma Dönüşümü Merkezi (Imagine Centre for Conflict Transformation) derneklerinin ortak projesi olarak Ermenistan-Türkiye Normalleşme Süreci Destek Programı, Avrupa Birliği İstikrar Aracı desteği ile gerçekleşti. Aşağıdaki yazıda, her iki derneğin de aktif üyesi ve projenin moderatörlerinden biri olarak, bu yeni diyalog girişiminin içeriğini, katılımcıların geri bildirimleri ile birlikte değerlendirdim.
Birlikte Yürümek: “Ermenistan-Türkiye Diyalog ve Hafıza Yolculuğu”
Umut Azak

Geçmişte yaşanmış haksızlıkları, kırım ve katliamları neden kurcalarız? Neden okulda bize öğretildiği gibi zaferlerimizi, fetihlerimizi hatırlayıp gurur duymak yerine,  iç karartıcı bilgilerle huzurumuzu bozar, kaybedenlerin, şiddete maruz kalanların, haksızlığa uğrayanların veya yok edilenlerin üzücü ve korkutucu hikayelerini öğrenmek, onları dinlemek, onlarla konuşabilmek isteriz?
Bu sorunun birçok cevabı olabilir elbette. Benim kişisel cevabım ise şu: Mutlu, eşit, huzurlu ve güvenli bir yaşamı tek başına veya başkalarının pahasına değil, bir arada ve hep birlikte paylaşabilmek için. Yani insani ve vicdani bir sorumluluk duygusu bunu gerektirdiğinden… Başkalarının korkularının, huzursuzluğunun, tedirginliğinin kökenlerini merak etmek, bugünün siyasi çatışmalarının altında bunların yattığını idrak etmek, mağduriyetlerin bir daha tekrar etmemesi için ne yapılabileceğini araştırmak… Bütün bunlar hepimiz için, yani sadece bizim için ve bizim gibi olanlarla değil, bizden farklı olanları da içeren bir “biz” için daha iyi bir bugün ve gelecek inşa etme isteğinden kaynaklanıyor. Yani bir tür hayalcilik… Nitekim bugün, mevcut dayatmaların mahkumu olmamak ve çıkış yolu bulabilmek için en çok ihtiyaç duyduğumuz şey tam da bu hayalcilik.
Imagine -Hayal Et- Çatışma Dönüşümü Merkezi ve Karakutu... Her ikisi de böyle “hayalci” insanların buluştuğu iki sivil toplum örgütü. 2017’nin Nisan ve Mayıs aylarında hem kendi spesifik metodolojilerini ve deneyimlerini paylaşmak hem de Ermenistan ve Türkiye’den bağımsız bireyler arası bir köprü kurmak için bir araya geldiler. Karakutu’nun “Hafıza Yürüyüşü” ile Imagine’in “diyalog ve söylem dönüşümü atölyeleri” böylece tek bir projede birleşti. İstanbul ve Erivan’dan, sosyal bilimler alanlarında okuyan üniversite öğrencisi, on altı katılımcı ve altı moderatör birlikte geçirdiğimiz 10 gün boyunca tarih-hafıza-siyaset ilişkilerini mekânlar ve birbirimizle kurduğumuz ilişkiler üzerinden tartışıp, düşündük.
Projenin ilk safhası İstanbul’da 24-28 Nisan arasında gerçekleşti. İstanbul’daki program, 24 Nisan’daki anma etkinliklerine isteyen öğrencilerin katılımı ve Karakutu Derneği’ndeki tanışma kokteyli ile başladı. İzleyen günlerdeki diyalog atölyelerinde ilk olarak Ermenistan ve Türkiye’de kolektif hafızayı şekillendiren kanalları, daha sonra da doğrudan doğruya olayları tartıştık. Bunun için, katılımcılardan Ermenistanlı ve Türkiyeli, iki ayrı grup olarak Ermeni-Türk ilişkilerinde belirleyici olan olayların kronolojik çizelgelerini hazırlamalarını istedik. Daha sonra da, bu iki çizelgeyi yan yana koyup, her iki çizelgedeki seçili olayları ve kullandıkları terimleri, birbirlerini anladıklarından emin olana kadar açıklamalarını istedik. Ulusal tarih anlatılarının yan yana geldiği bu, karşılaştırarak anlama çalışması, çatışma söyleminin temelini oluşturan konuların, farklı isimlendirmelerin, yaklaşımların yüzeye çıkmasını sağladı. Bütün bunlar, zaman kısıtlaması olmadan, eşit olmasa bile zorunlu ve en önemlisi bireysel katılıma dayalı tartışma ve diyalog ortamı sayesinde yapılabildi. Aynı sebeplerle de son derece yoğun ve yorucu geçen toplantılar, birbirine zıt iki kolektif hafızanın hangi mekanizmalarla oluştuğu; zaman çizelgelerindeki boşlukların hangi kolektif unutma, unutturma, yok sayma stratejilerini mümkün kıldığı sorularını tetikleyen zihin açıcı bilgi alışverişi ve tartışmalar ile geçti. Ezberlerimizi, yargılarımızı, farkında bile olmadığımız varsayımlarımızı da olabildiğince masaya koyarak, farklılıklarımızla yüzleşerek birbirimizle konuşabildik.
Bu iç mekânlarla kısıtlı toplantıları dengeleyen, birbirini tanımaya ve rahatlamaya yönelik dış mekân etkinlikleri de oldu. Katılımcıların, iki grubun ötesinde, farklı dayanışma ve iletişim ağları kurmalarını sağlayan ve bedenleri devreye sokan oyunlar ve takım-geliştirme aktiviteleri sayesinde zihinsel gerilim yerini eğlenceye bırakıyordu. İki düşman ülkenin birbirini tanımayan gençleri olarak, oyun içindeki rekabet-nezaket-taktik geliştirme-koşturmaca-işbirliği hallerinden geçerken, birlikte eğlenirken, şarkılar söyleyip dans ederken, her şeyden önce insan olduğumuzu hissettik. Kardeşlik ve dostluk hissini bu tür toplantı-gezi dışı aktiviteler sırasında da sık sık yaşadık.
Diyaloğu şehrin sokaklarına doğru genişlettiğimiz asıl etkinlik ise, Karakutu’nun ilk defa İngilizce olarak düzenlediği Taksim-Şişli bölgesi Hafıza Yürüyüşüydü. Proje katılımcıları, ellerinde harita ve ipuçlarıyla arayıp buldukları mekânlarda, Karakutu’nun Hafıza Yolculuğu programını tamamlamış gönüllü genç anlatıcıları ile karşılaştılar. Kentin ortasında olduğu halde tarih kitaplarına ya da turist rehberlerine giremeyen hafıza mekânlarının hikayelerini dinlediler. Bu mekânlar aracılığıyla öğrendikleri geçmiş hak ihlalleri, ayrımcılık, şiddet, direniş ve dayanışma deneyimlerinin onlara ne düşündürdüğü üzerine hep beraber konuşup tartıştılar.
İstanbul’daki son gün ise Hrant Dink Vakfı’ndan  Nayat Karaköse ile birlikte “Hafıza Mekanları” konulu atölyede, önce dünyadaki anıtlar ve anma mekânları  üzerine bir sunuş dinledik, daha sonra ise Hrant Dink’in anısının nasıl mekânsal düzenleme ile yaşatılabileceğini tartıştık. Bu yoğun İstanbul günleri Boğaz gezisi, erguvanların coşkusu ve Erivan’da yeniden buluşacak olmanın rahatlığıyla sona erdi.
Normal hayatlarımıza döndükten iki hafta kadar sonra, 11 Mayıs’ta, Erivan’da tekrar buluştuk. Erivan’daki günler de iç ve dış mekânlardaki toplantı ve aktivitelerle geçti. Buradaki toplantılarda, Ermenistan ve Türkiye toplumlarının siyasi-sosyolojik bir haritasını çizerek, toplumları oluşturan farklı grupların Ermeni-Türk ilişkilerine dair tutumlarının, endişe, korku, umut ve beklentilerin bir tablosunu oluşturmaya çalıştık. Amaç odağı geçmişten bugüne ve geleceğe getirmekti. Son olarak da, barış dilini geliştirmek için gelecekte neler yapılabileceği, diyaloğun, etkileşim ve iletişimin somut olarak nasıl sürdürülebileceği üzerine fikri alışverişi yapıldı.
İletişim dili olarak kullandığımız İngilizce de zaman zaman anlaşmayı zorlaştırabiliyordu. Ama moderatörler olarak elimizden geldiğince, gerekirse Türkçe ve Ermenice çeviri yaparak anlaşılmayan hiçbir şeyin, sorulmayan ya da cevaplanmayan bir sorunun kalmamasına dikkat ediyorduk.
Erivan’da da mümkün olduğunca dışarıda olmaya çalıştık.  Kafesçiyan Sanat Merkezi’nde Nayat Köseoğlu’nun İstanbul’daki sunumunda bize eserlerinden bahsetmiş olduğu sanatçılar Horst Hoheisel ve Andreas Knitz’in “karşı-anıtlar” konulu söyleşilerine katıldık. Soykırım Anıtı ve Müzesi, ressam Sergei Parajanov Müzesi ve Pink Armenia’nın ofisine ziyaretlerimiz sadece Türkiyeli katılımcılar için değil, Ermenistanlı katılımcılar için de, aslında üzerine yeterince konuşma fırsatı bulamadığımız farklı bireysel deneyimler yaşattı.
Erivan’ın çok boyutlu tarihine ve hafıza mekânlarına, Erivan urbanlab ekibinden Sarhat Petrosyan ve Lusine Kharatyan’ın bizim için hazırladıkları “kent yürüyüşü” sayesinde tanık olduk. Bu yoğunlaştırılmış Erivan turu sayesinde kısa zamanda şehrin çok boyutlu tarihine, sosyalist geçmişinin yaşayan ve kaybolmuş  izlerine, neo-liberal kentsel dönüşüm sürecine, çok-kültürlü, çok-dinli geçmişinin kanıtı binalara, sivil toplum dayanışmasının kente sahip çıktığı direniş mekânlarına tanık olduk. Bu hızlı keşif sonrasında katılımcılardan, hikayelerini dinlediğimiz bu mekânlar ve önerdikleri diğer yer ve temaların içinden beşini seçerek, olası bir Erivan hafıza yürüyüşü için kısa bir araştırma yapmalarını istedik. Katılımcılar gruplar halinde, inanılmaz bir enerji ve şevkle seçtikleri mekânlar hakkında bilgi toparlayıp, sunum ve şifreler hazırladılar. Erivan’daki son günümüzde ise, Ermenistanlı ve Türkiyeli katılımcılar birlikte tasarladıkları bu “Hafıza Yürüyüşü”nün sonuçlarını şahane bir mekânda, Mirzoyan Kütüphanesi’nde sundular. Böylece, gelecekteki bir Erivan Hafıza Yürüyüşü için, hatta “Hafıza Yolculuğu” programını Ermenistan’da başlatabilmek için ilk adımı atmış olduk.
İstanbul ve Erivan’daki bu atölye çalışması ve etkinlikler dizisi ile diplomatik ilişkileri olmayan iki ülkenin vatandaşları hem sivil toplumlar arası hem de bireysel düzlemde bağlantılar kurmuş oldular. Katılımcılar, her iki toplumda tarihin nasıl öğrenildiğini, nelerin hatırlanıp nelerin unutulduğunu, toplumsal çeşitlilik ve mağduriyet/ezilme/direniş biçimlerinin farklı katmanlarını birbirlerinden öğrendiler. Aynı zamanda da kendi kentleri ve çoğunun ilk defa gördüğü diğer kentin mekânlarına, insanlarına temas ettiler. Özetle, Karakutu’nun ve Imagine’in birebir, doğrudan, kendini ortaya koyarak aktif ve yaratıcı öğrenme metotlarını birleştiren bu proje başarılı oldu. Katılımcıların paylaştığı izlenim ve düşünceler de bu ortak girişimin amacına ulaştığını, hem entelektüel hem de duygusal anlamda zenginleşme ve dönüşüme yol açtığını kanıtladı.