Sivil ve Ekolojik Haklar Derneği’nin (SEHAK) geçtiğimiz Aralık ayında düzenlediği #HATIRLIYORUZ Holokost ve Antisemitizm üzerine düşünceler: Direniş, Siyaset, Bellek uluslararası konferansının konukları arasında Karakutu Derneği de vardı.
Karakutu Derneği Yönetim Kurulu üyesi Umut Azak’ın konferans kapsamında yaptığı sunumun metnini sizlerle paylaşıyoruz.
Karakutu ile 2015 yılının Şubat ayında, Bilgi
Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Merkezi’nin düzenlediği,
“yükseköğretimde ‘hassas meseleler’i ele almak” konulu atölyede tanıştım. “Hassas
meseleler” ile, yakın tarihimizdeki, ders kitaplarına giremeyen, unutturulan,
ya da inkar edilen pogrom, soykırım, ayrımcılık ve hak ihlalleri gibi konular kastediliyordu.
Dört sene önce o atölyede üzerine düşündüğümüz sorular bugün hala canlılığını
koruyor:
- Devletle özdeşleşen vatandaş anlayışına
dayalı, tekil bir milli kimliğe hapsedilmiş eğitim sistemine karşı, ne gibi
alternatif modeller üretebiliriz?
- “Yüzleşme”yi mümkün kılan ve gençleri de
içeren metotlar neler olabilir?
- Geçmiş şiddet ve adaletsizliklere dair unutma
ve susma kültürünü gençlerle birlikte nasıl değiştirebiliriz?
Bu sorularla ilgili somut deneyimi olan girişimlerden
biri 2014’te kurulmuş olan Karakutu Derneği’ydi. Atölyeye katılan, derneğin
kurucularından Emrah Gürsel, “Kara kutuyu, çakılmadan önce dinlersek belki daha
farklı bir toplumu inşa edebiliriz” diyordu. “Güçsüzlerin, mağdurların,
dışlanmışların hikâyelerini”,
“gençlerin aktif katılımcı olduğu yenilikçi yöntemlerle” daha geniş kesimlere
ulaştırabileceğimizden söz ediyordu.
Benim de o günden beri çalışmalarına katıldığım dernek, gençleri
ülkenin bin bir sırrını gizleyen “kara
kutu”su ile “yüzleşme”ye davet ediyor. Devletin kurumsallaştırdığı “tarihi inkâr
mekanizmalarının” toplum düzeyinde de içselleştirildiği bir ortamda, “yüzleşme”
için ön koşul olan, eleştirel düşünce ve merak duygusunu canlandırmak için alan
açmaya çabalıyor.[1] Gençlerin,
barış inşası ve geçmişle yüzleşme süreçlerine katılması amacıyla, “bir daha
asla” duyarlılığı, barışçıl bir dil ve insan haklarına dayalı çözümler üretmeye
yönelik yöntemler geliştirmeye çalışıyor. [2]
Hafıza Yolculuğu
Bu amaçlarla yürüttüğümüz temel faaliyet “Hafıza Yolculuğu”
isimli program. Hafıza Yolculuğu Programı, gençlerin dini, cinsiyete dayalı,
etnik veya politik nedenlerle dışlanmış gruplara yapılan haksızlıkları
keşfetmesini ve sorgulamasını hedefliyor. Bu, üç aşamalı bir program:
- Gençlerin kapasite gelişimi: Bu
adım, 16-25 yaş arasındaki gençler için organize ettiğimiz tarih yazımı, hafıza
çalışmaları, sözlü tarih metodu gibi alanlardaki seminerler, yerel tarih
atölyeleri, insan hakları örgütleriyle toplantılar gibi faaliyetleri kapsıyor.
- Hafıza mekânlarının keşfi:
Bu aşamada gençler, seçtikleri hafıza mekânları hakkındaki olgu ve
tanıklıkları araştırıyorlar. Dışlanmış grupların mücadelelerini, yok edilmiş
kültürel çeşitliliğe rağmen hayatta kalanların anlatılarını, ilgili görsel
malzemeleri ve istatistiksel verileri derliyorlar.
- Hafıza Yürüyüşü: Bu aşamada
gençler öğrendiklerini başkalarına gönüllü “anlatıcı” olarak aktarıyorlar. Böylece,
yürüyüşlere katılan gençler, akranları aracılığıyla, konuşulmayan tarihi olgularla
ve bu olgulara dair farklı yaklaşımlarla tanışıyorlar. Anlatıcı gençler ise, yürüyüşe
katılanların bazen destekleyen, bazen soran bazen ise meydan okuyan görüşleri
ile çarpışıyor ve hem kendi kişisel gelişimi için hem de içeriğe dair anlamlı
bir katkı sürecinden faydalanmış oluyor. Bunun dışında; gençler anlatılarını
farklı gruplara aktarırken, sunum yapma becerilerini, hikâyeleştirme
tekniklerini geliştiriyorlar.
Kısaca, Hafıza Programı’nın her aşamasında “yüzleşme”
pratiği, gençler için öğrenme, güçlenme ve kişisel gelişim fırsatları ile iç
içe geçiyor. Zaman içinde özgüvenleri artıyor. Sorumluluk ve sahiplenme
duyguları gelişiyor.
Barış Ünlü, “Türklük Sözleşmesi” adlı çalışmasında
Cumhuriyet döneminde “yukarıdan dayatılan”
Türklük sözleşmesiyle birlikte “Müslümanların duygu
repertuvarı/dağarcığını(n) merkezileştir(il)miş ve bir ölçüde daralt(ıl)mış”
olduğundan söz ediyor. Buna göre, “sözleşme-dışı kalan gayrimüslimlere ve
gayri-Türk Müslümanlarla duygudaşlık kurulmayacak, onlara karşı ahlaki
yükümlülükler ve ahlaki duygular hissedilmeyecek, onlara yapılan
haksızlıklarla, hukuksuzluklarla, baskılarla, katliamlarla ilgilenilmeyecektir.
… Sınırın içindekilere şefkat duyulur, yardım edilir ve onların haklı olduğu
düşünülür; sınırın dışındakiler ise haksızdır ve haksızken haklıymış gibi yapan
insanlara öfke duyurulur.”[3]
Karakutu gönüllüsü anlatıcı gençler çoğunluğun yapamadığını yapıyor, Ünlü’nün
“duygusuzluk sözleşmesi” diye tarif ettiği “görmeme, duymama, bilgilenmeme,
ilgilenmeme, duygulanmama halleri”mizi geride bırakma cesaretini gösteriyorlar.
Hikâyelerini
dinleyenleri aynısını yapmaya davet ediyorlar. Türkiye’nin yakın tarihine, bugününe dair
merak ve öğrenme isteğini yaşıtlarına, yetişkinlere aktarıyorlar.
Böylece, sözlü tarih çalışmalarının, feminist tarih
yazımının, sessizleştirilenlerin tarihini araştıranların açtığı yeni ve
dönüştürücü bilgi dağarcığını dolaşıma sokuyorlar. Şehrin her gün önünden
geçilen mekânlarına ve o mekânlarla ilgili bireylerin hikâyelerine
odaklanarak, kendilerinde önce buralarda yaşamış insanların izlerini
keşfediyorlar.
Tarihe, etnik ve dini ayrımcılık, toplumsal cinsiyet
eşitsizliği ve nefret söylemi mağdurlarının ve toplumdan dışlananların açısından
bakarken, sadece mağduriyet hikâyelerini değil, direniş ve güçlenme hikâyelerini de anlatılarına
alıyorlar. Böylece, yüzleşmenin getirdiği, utanç ya da suçluluk gibi duygularla
suskunlaşmak ya da sadece geçmişe yönelik eleştirel bir perspektifle yetinmek
yerine, geleceği inşa etmek için
geçmişten referans noktaları belirleyebiliyor, geleceğe yönelik yapıcı ve çözüm
odaklı yaklaşımlar geliştirebiliyorlar.
Hafıza Yolculuğu programının gençleri nasıl
dönüştürdüğünü, hem araştırma ve sözlü/yazılı aktarım becerileri hem de hak
temelli toplumsal farkındalıkları açısından olumlu kazanımlar elde ettiklerini
gönüllülerimizden gelen yorumlar da ortaya koyuyor:
“Aslında bildiklerimizin yeterli olmadığını ve
araştırmamız gerektiğini, farklı
tarafları dinlememiz gerektiğini anladım.” (Gamze)
“Artık tarihsel
olayları araştırırken o olayların insanlar üzerindeki etkisini anlamaya
çalışıyorum.” (İrem)
“… karşıt görüşlere ve dinlemeyenlere karşı sabırlı ve
sakin olmak gerektiğini öğrendim.” (Erhan)
“Edindiğim bilgilerin başka insanlara aktarımının ne
kadar heyecan ve mutluluk verici bir şey olduğunu görmüş oldum.” (Busem)
Hafıza
Yürüyüşünün işleyişi:
Hafıza Yürüyüşleri, dönüşümlü olarak
Kadıköy-Yeldeğirmeni, Cağaloğlu, Beyoğlu, Şişli ve Beşiktaş semtlerinde
düzenleniyor. Toplam beş saat süren program, iç mekânda yapılan atölyeler ve
dışarıda hafıza mekânlarının keşfedilmesini içeriyor. Mekânlar, Varlık Vergisi,
6-7 Eylül, basın ve düşünce özgürlüğü, engelli hakları mücadelesi, Cumartesi
Anneleri, resim sanatında kadınlar, transların yerinden edilmesi gibi çeşitli
temalar ile ilişkili olabiliyor. Gruplara ayrılan katılımcılar, yürüyüş
öncesinde kendilerine verilen şifreleri çözerek gidecekleri mekânları bulmayı
çalışıyorlar. Buldukları mekân doğruysa, onları anlatıcı karşılıyor ve mekânlarla
ilgili öyküleri paylaşıyor. Bu öyküler, sıradan insanlara ya da Gomidas, Yaşar
Kemal, Nezihe Muhittin ya da Aligül gibi kişilere odaklanabiliyor.
15-20 kişilik katılımcı gruplarına yönelik olarak
düzenlenen yürüyüş programı şu şekilde gerçekleşiyor:
- Açılış Oturumu – Buluşma, takımların
oluşturulması ve şifrelerin dağıtımı (30 dk)
- Hafıza Mekânlarının Keşfi – Açık
alanda mekân keşfi ve hikâyelerin anlatıcılardan dinlenmesi (2,5-3 saat)
- Kapanış Oturumu –
Buluşma yerine dönüş ve katılımcılarla sohbet (1-1,5 saat)
Katılımcıların
Hafıza Yürüyüşleri ile ilgili yorumları:
HY’lerin sonunda katılımcılardan bir değerlendirme formu
doldurmalarını istiyoruz. Çoğunlukla yapıcı eleştirilerin yanı sıra, son derece
olumlu ve heyecan dolu geri dönüşler alıyoruz. Katılımcıların Hafıza
Yürüyüşleri sonrasında “en çok neleri sevdikleri”ne dair paylaştıkları
düşüncelerden öne çıkanları altı başlık altında özetlemek mümkün:
1) “Özgür fikre, kısıtlanmamış bilgiye erişim” ve “yakın geçmişten
olayların ele alınması”
Gerçekten de Hafıza Yürüyüşleri, ders kitaplarına
girmeyen yakın tarihin tabu konularının anlatımı, bilgi akışı anlamında bir
özgürlük alanı açıyor.
2) “Konuları kendi akranlarından dinleyerek” öğrenmek
Rehberli tur ya da alışıldık tarih derslerinden farklı
olarak, akran eğitimi üzerine inşa edilen Karakutu Hafıza Yürüyüşü, var olan
hiyerarşik kalıpların dışında alternatif ve efektif bir öğrenme modeli sunuyor.
Rehber-turist ya da hoca-öğrenci ilişkisi yerine yatay bir anlatıcı-aktif
dinleyici ilişkisi kuruluyor. Tarihsel ve siyasi meselelere farklı açılardan
bakmaya teşvik eden bir öğrenme deneyimi içeriyor.
3) “Mekânların şifreler çözülerek
bulunması”
Karakutu Hafıza Yürüyüşü’ne katılan bir başka genç şöyle
diyor: “Gün içinde öncelikle merak
duygusunu çok hissettim. Ardından şifreleri çözmeye çalışırken gerçekten
heyecanlandım.’’
Hafıza yürüyüşünün belki de en önemli özelliği,
katılımcıları doğrudan içine alan ve aktive eden bu oyun-bulmaca boyutu. Şifre
çözme metoduyla oyunlaştırma sayesinde öğrenme pratiği eğlenceli hale geliyor. Birçok
katılımcının da belirttiği gibi, görülecek mekânların aranarak bulunması mekâna
olan ilgiyi artırıyor.
4) “Mekân
ve hafıza ilişkisi”
“Artık şehrin mekânlarına, önünden geçtiğim
binalara başka türlü bakacağım” diyor biri.
En sevdikleri yanı şu şekilde ifade ediyor başka
katılımcılar:
“Her gün
geçtiğim bir yerin tarihini öğrenmek”
“Unutulmuş ve bilinmeyenle tanışmak”
“Mekânın bir kimliğe bürünmesi”
Bu geri bildirimler, “görünür olmayan, silinen tarih” ile
yüzleşmeyi hafıza ve mekân ilişkisini kurarak gerçekleştirmenin önemini
doğruluyor. Birçok katılımcı, içlerinde daha çok “araştırma isteği” ve merak
uyandığını belirtiyor. Araştırılan, keşfedilen mekânlarla ilgili insanların hikâyelerine odaklanmak,
empati kurmalarını, egemen anlatıların dışından bakabilmelerini
kolaylaştırıyor.
5) “İnteraktif olması” ve
“Etkinliğin bir parçası olmak”
Gençlerin hem tasarlayıcısı, hem yürütücüsü, hem de aktif
katılımcısı olduğu bir program olma özelliği, katılımcıların birbirleriyle
etkileşime girmelerini sağlıyor. İlk defa orada tanıştıkları insanlarla
deneyimlerini paylaşabilmeleri onları hem şaşırtıyor, hem de mutlu ediyor.
Birlikte tartışma, birbirinden öğrenme pratiği en çok kapanış oturumunda gerçekleşiyor.
Birçok katılımcı, bu aktif katılım ve paylaşımın gerçekleştiği kapanış oturumu
hakkında çok olumlu yorumlar yazıyor.
6) “Kapanış oturumu”
Eşitlikçi bir moderasyon anlayışıyla yürüttüğümüz kapanış
oturumunda şu sorulara cevap arıyoruz:
– Toplumsal barışa
nasıl katkıda bulunabiliriz?
– Yürüyüş
sırasında öğrenilen haksızlıkların bir daha yaşanmaması için ne yapabiliriz?
– Gördüğümüz mekânların
ve ilgili insanların hikâyelerin hatırlanmasını başka hangi yöntem,
araçlarla sağlayabiliriz?
Bu oturumlarda kısaca, yaratıcı çözüm üretmeye yönelik
pozitif, hiyerarşik olmayan ve dinamik bir diyalog ortamı yaratmaya
çalışıyoruz. Geçmişle yüzleşmeyi içeren barışçıl bir diyaloğu nasıl
yaygınlaştırabileceğimizi tartışıyoruz. Bu tartışma ve paylaşım platformu,
birçok katılımcı için olumlu anlamda şaşırtıcı bir deneyim oluyor. Örneğin, bir
katılımcı “Yeni tanıştığım insanlarla içerik
üretmek, paylaşmak güzeldi” derken, diğer bir katılımcının sözleri
Karakutu’nun amacını özetliyor:
“Daha çok dinlemeli ve daha çok anlatmalıyız. Daha çok bir araya gelmeli ve
çemberi genişletmeliyiz. Dertler müşterek.’’
[1]
Talin Suciyan bu mekanizmaların
oluşturduğu iklime “inkar habitus’ü” kavramıyla açıklıyor: Modern Türkiye’de Ermeniler: Soykırımsonrası Toplum, Siyaset ve Tarih,
İstanbul: Aras Yayıncılık, 2018.
[2]
Karakutu’dan önce, gençlik ve hafıza
çalışmalarını bir arada çalışan başka ilham verici projelerden de söz etmek
mümkün: Leyla Neyzi ve Haydar Darıcı sözlü tarih çalışmaları (Özgürüm Ama Mecburiyet Var: Diyarbakırlı ve
Muğlalı Gençler Anlatıyor, İstanbul: İletişim, 2013); Bellek ve Kültür
Sosyolojisi Araştırmaları Derneği’nin Ermeni gençler üzerine yürüttüğü kolektif
bellek araştırmaları (Öndercan Muti, “ ‘Gençler birçok şeyi yazıyorlar.
Kendilerine roller, bir slogan belirliyorlar’: 19 Ocak kuşağı ve bellek
talepleri”, Toplum ve Bilim, 132:
150-161, 2015); Ermenistanlı ve Türkiyeli gençler arasında diyalog kanalları
oluşturmaya yönelik sözlü tarih çalışmaları (Leyla Neyzi ve Hranısh
Kharatyan-Araqelyan, Birbirimizle
Konuşmak: Türkiye ve Ermenistan’da Kişisel Bellek Anlatıları, DVV
International, 2010) ve benim de
çalışmalarına katıldığım Imagine Center for Coflict Transformation girişiminin
“diyalog okulları”; Sabancı Üniversitesi Cins Adımlar: Toplumsal Cinsiyet ve
Hafıza Yürüyüşleri; Sivil ve Ekolojik Haklar Derneği’nin (SEHAK) “Anne Frank’ın
yaşam öyküsü üzerinden temel haklar ve demokratik değerler öğretimi” Projesi ve
Hafıza Yürüyüşleri…
[3]
Barış Ünlü, Türklük Sözleşmesi: Oluşumu,
İşleyişi ve Krizi, Ankara: Dipnot Yayınları, 2018: 219.