18-25 yaş arasındaysanız ve İstanbul’da yaşıyorsanız Karakutu’nun Hafıza Yolculuğu programında araştırmacı ve anlatıcı olmak için 10-11 Şubat’ta gerçekleştireceğimiz atölyeye başvurabilirsiniz!

Hafıza Yolculuğu Başlangıç Atölyesinin ilk gününde katılımcılar, Hafıza Yürüyüşü’nü birebir deneyimleme fırsatı bulacaklar.

Tarih: 10-11 Şubat 2024 (Cumartesi – Pazar)

Yer: İstanbul

Son Başvuru Tarihi: 26 Ocak 2024 Cuma 

HAFIZA YOLCULUĞU NEDİR?

Karakutu olarak yürütmekte olduğumuz Hafıza Yolculuğu programı, gençlerin dini, cinsiyete dayalı, etnik veya politik nedenlerle tarihsel olarak dışlanmış gruplara yapılan haksızlıkları keşfetmesini ve sorgulamasını hedefler.

Program üç adımlı bir döngüye sahiptir: Araştırmacı ve anlatıcıların kapasite gelişimi, araştırma süreci ve Hafıza Yürüyüşü uygulaması. Programla ilgili detaylı bilgi için buraya tıklayın.

Programda yer alan araştırmacı ve anlatıcıların deneyimlerini merak ediyorsanız bu röportajı okuyabilirsiniz.

HAFIZA YOLCULUĞU KAPSAMINDA GENÇLER NE YAPAR?

Programa dahil olan 18-25 yaş arası gençler Hafıza Yolculuğu programı ve adımlarıyla ilgili karar alma süreçlerinde rol oynar ve aktif olarak görev alır: Gençler, hafıza mekanlarının keşfi sürecindeki araştırmaları yürüten araştırmacılar ve Hafıza Yürüyüşü uygulamalarındaki anlatıcı ve koordinatörlerdir.

Bu süreçlerde görev alacak gençlerin ihtiyaç duyacağı temel bilgi ve becerileri kazanmalarına yönelik hazırladığımız iki günlük başlangıç atölyesini 10-11 Şubat 2024 tarihlerinde gerçekleştiriyoruz. Program, Hafıza Yürüyüşü uygulamasıyla başlayacak, ardından da farklı oturumlarla devam edecek.

KİMLER BAŞVURABİLİR? 

Aşağıdaki koşullar sizin için geçerliyse Hafıza Yolculuğu Başlangıç Eğitimi’ne başvurabilirsiniz:

  • 18-25 yaş arasında olmak,
  • İstanbul’da yaşamak,
  • Önümüzdeki 6 ay İstanbul’da ikamet etmeye devam edecek olmak,
  • Haftada ortalama 6 saatini Hafıza Yolculuğu Programı’na dair çalışmalara ayırabilecek ve programın takvimine uyabilecek olmak, (programın öngörülen takvimi duyurunun sonunda)
  • Toplumsal cinsiyet eşitliği alanı ve hak temelli çalışmalar hakkında bilgi/tecrübe sahibi olmak veya bu alanlarda çalışmaya istekli olmak.

Başvuru formu için tıklayın.

Katılımcı sayısı 25 ile sınırlıdır. Başvurular kapandıktan sonra en geç beş gün içinde başvuru sahiplerine olumlu veya olumsuz geri dönüş yapılacaktır.

Seçilecek katılımcılar programın tamamına kabul etmiş sayılacaktır.

Son Başvuru Tarihi: 26 Ocak 2024 Cuma günü saat 23:59

PROGRAMIN ÖNGÖRÜLEN TAKVİMİ

  ŞUBAT  MART  NİSAN  MAYIS  HAZİRAN 
2 günlük başlangıç eğitimi / İlk düzenli toplantı (Tahmini süre: 2 saat) / İlk kısa taslakİki düzenli toplantı (Tahmini toplam süre: 4 saat) / Bir toplu etkinlik (Tahmini süre: 3 saat) / Kaynak taraması / İkinci taslakİki düzenli toplantı (Tahmini toplam süre: 4 saat) / Bir toplu etkinlik (Tahmini süre: 3 saat) / İlk sözlü görüşme / Mekan kimlik kartı ilk taslak / Görsel ve haritaların belirlenmesİİki düzenli toplantı (Tahmini toplam süre: 4 saat) / Bir toplu etkinlik (Tahmini süre: 3 saat) / Şifre atölyesi (Tahmini süre: 4 saat) / Mekan kimlik kartı ve şifreler teslimİki düzenli toplantı (Tahmini toplam süre: 4 saat) / Anlatı teslimi / Bir toplu etkinlik (Tahmini süre: 3 saat) / Hafıza Yürüyüşü Provası (Tahmini süre: 4 saat) / Hafıza Yürüyüşü uygulaması 

Bu proje, Avrupa Birliği’nin finansal desteği ile Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) tarafından uygulanan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği için Güçlü Sivil Alan” projesi kapsamında oluşturulmuştur. Bu yayında ifade edilen görüşler Karakutu Derneği’nin görüşleridir ve Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women), Birleşmiş Milletler, bağlı kuruluşları ya da Avrupa Birliği’nin resmi görüşlerini yansıtmamaktadır.

Ekim 2022’de altıncı dönemini geride bırakan Adnan Ergeç Fonu, 18-30 yaş arası gençlerin Türkiye ile ilişkili toplumsal hafıza, geçmişle yüzleşme, toplumsal barış ve eşitliğin inşası ve/veya ayrımcılığın önlenmesine yönelik projelerini desteklemeye devam ediyor. 

Başvuru Koşulları

  • Türkiye’de ikamet etmek,
  • 18-30 yaş arasında olmak,
  • Proje konusunun Türkiye ile ilişkili toplumsal hafıza, geçmişle yüzleşme, toplumsal barış ve eşitliğin inşası ve/veya ayrımcılığın önlenmesine yönelik bir çalışma olması,
  • Projenin konusunun ve çıktılarının ırkçılık, cinsiyetçilik, şiddet övgüsü, transfobi-homofobi, etnik, dini ve/veya politik ayrımcılık içermemesi.

Birden fazla kişi tarafından uygulanacak bir projeyle başvuru yapılması halinde, ekipten bir kişi grup adına başvuru yapabilir. Proje ekibinin temsilcisi başvuruyu gerçekleştiren kişi olacaktır.

Son Başvuru Tarihi

9 Aralık 2022, Perşembe günü saat 17.00

Başvuru İçin Gerekenler

Proje başvuru formu

Proje sahibinin özgeçmişi

(Eğer sanat alanında bir proje fikriyle başvuruluyorsa) Başvuru sahibinin portfolyo veya filmografisi

Proje zaman planı (Projelerin süresi en fazla sekiz ay olabilir)

Projenin bütçesi (Fonun, proje başına üst tutar sınırı 10.000 TL’dir. Karakutu’nun tutarı değiştirme hakları saklıdır.)

Proje başvuru formuna buradan erişebilirsiniz. Diğer belgelerin (özgeçmiş, varsa portfolyo veya filmografi, proje zaman planı ve bütçe) [email protected] adresine gönderilmesi ve e-postanın konu bölümüne  “Adnan Ergeç Fonu başvurusu – ek belgeler” yazılması gerekmektedir.   

Değerlendirme ve Seçim Süreci

Önkoşulları sağlayan başvurular, Karakutu temsilcileri ve Adnan Ergeç Fonu bağışçıları tarafından değerlendirilecek ve desteklenecek projeler ortak kararla seçilecektir. 

Karakutu’nun çalışmalarında yer almış başvuru sahiplerine öncelik verilebilir.

Değerlendirme başvuruların kapanmasının ardından iki hafta içerisinde tamamlanır.

Sonuçlar, Karakutu temsilcisi tarafından e-posta yoluyla ve derneğin web sitesi üzerinden tüm başvuranlara ilan edilir.

Başvurular arasında koşullara uygun proje olmaması halinde, ilgili senenin tutarı bir sonraki seneye aktarılır.

Sık Sorulan Sorular

AEF ile ilgili merak ettiklerinizi fonun kurucularından Evren Ergeç ile faydalanıcılar Rüya Telli, Tuğçe Özdemir ve Ayşegül Özadak’a sorduk, sizin için yanıtladılar.

2021 yılında 5-26 Ekim tarihleri arasında genç katılımcılarımızla birlikte Go-For Youth Projesi Hibe Desteği’yle düzenlendiğimiz Şehrin Hafıza Katmanları: Şişli Programımız kapsamında gerçekleşen seminer dizisi konuşmalarından yola çıkarak hazırladığımız “Semtlerle Şehrin Hafıza Katmanları: Şişli” dijital yayınımızı sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Şişli’nin hafızasını çok boyutlu bir şekilde, farklı kimliklerin deneyimleri üzerinden ele aldığımız yayınımızın toplumsal hafıza alanıyla ilgilenenler için güzel bir kaynak olacağını umuyoruz.

Yayınımızın ilk bölümünde Şişli’nin hafıza rotalarını Şişli’de yaşayan çeşitli kimliklerin gözünden keşfederken, ikinci bölümünde Tatavla’nın Kurtuluş’a dönüşümünün izini sürebilirsiniz. Üçüncü bölümde ise Şişli’de toplumsal hafıza alanında çalışan kurumlar hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Hem seminer dizimize hem de dijital yayınımıza konuşmaları ve yazılarıyla katkıda bulunan Sevan Değirmenciyan’a, Şişli Çarkı’na, Bellek Şişli’ye, Naz Vardar’a, Şükrü Aslana’a ve Hüseyin Irmak’a çok teşekkür ederiz.

Ekim 2021’de beşinci dönemini geride bırakan Adnan Ergeç Fonu, 18-30 yaş arası gençlerin Türkiye ile ilişkili toplumsal hafıza, geçmişle yüzleşme, toplumsal barış ve eşitliğin inşası ve/veya ayrımcılığın önlenmesine yönelik projelerini desteklemeye devam ediyor. 

Başvuru Koşulları

  • Türkiye’de ikamet etmek,
  • 18-30 yaş arasında olmak,
  • Proje konusunun Türkiye ile ilişkili toplumsal hafıza, geçmişle yüzleşme, toplumsal barış ve eşitliğin inşası ve/veya ayrımcılığın önlenmesine yönelik bir çalışma olması,
  • Projenin konusunun ve çıktılarının ırkçılık, cinsiyetçilik, şiddet övgüsü, transfobi-homofobi, etnik, dini ve/veya politik ayrımcılık içermemesi.

Birden fazla kişi tarafından uygulanacak bir projeyle başvuru yapılması halinde, ekipten bir kişi grup adına başvuru yapabilir. Proje ekibinin temsilcisi başvuruyu gerçekleştiren kişi olacaktır.

Son Başvuru Tarihi

9 Aralık 2021, Perşembe günü saat 17.00

Başvuru İçin Gerekenler

Proje başvuru formu

Proje sahibinin özgeçmişi

(Eğer sanat alanında bir proje fikriyle başvuruluyorsa) Başvuru sahibinin portfolyo veya filmografisi

Proje zaman planı (Projelerin süresi en fazla sekiz ay olabilir)

Projenin bütçesi (Fonun, proje başına üst tutar sınırı 5.000 TL’dir. Karakutu’nun tutarı değiştirme hakları saklıdır.)

Proje başvuru formuna buradan erişebilirsiniz. Diğer belgelerin (özgeçmiş, varsa portfolyo veya filmografi, proje zaman planı ve bütçe) [email protected] adresine gönderilmesi ve e-postanın konu bölümüne  “Adnan Ergeç Fonu başvurusu – ek belgeler” yazılması gerekmektedir.   

Değerlendirme ve Seçim Süreci

Önkoşulları sağlayan başvurular, Karakutu temsilcileri ve Adnan Ergeç Fonu bağışçıları tarafından değerlendirilecek ve desteklenecek projeler ortak kararla seçilecektir. 

Karakutu’nun çalışmalarında yer almış başvuru sahiplerine öncelik verilebilir.

Değerlendirme başvuruların kapanmasının ardından iki hafta içerisinde tamamlanır.

Sonuçlar, Karakutu temsilcisi tarafından e-posta yoluyla ve derneğin web sitesi üzerinden tüm başvuranlara ilan edilir.

Başvurular arasında koşullara uygun proje olmaması halinde, ilgili senenin tutarı bir sonraki seneye aktarılır.

Sık Sorulan Sorular

AEF ile ilgili merak ettiklerinizi fonun kurucularından Evren Ergeç ile faydalanıcılar Rüya Telli, Tuğçe Özdemir ve Ayşegül Özadak’a sorduk, sizin için yanıtladılar.

Betsy Penso: “Türkiye’deki Yahudiler kendilerini eşit vatandaş olarak hissetmiyorlar. Bunun sebebi de yaşadıkları antisemitizm veya antisemitizm mağduru olma korkusu.”

Betsy Penso

Avukat ve Avlaremoz yazarı Betsy Penso ile Türkiye’de antisemitizm ve tezahürleri, İsrail karşıtlığı, sağ, sol ya da İslami grupların rolü, komplo teorileri, sosyal medyanın etkisi, Holokost (Yahudi Soykırımı) ve antisemitizmle mücadele üzerine konuştuk. Türkiye’de pek de konuşulmayan bu konular üzerine genel bir değerlendirme ve giriş yapmış olduk, umarız sizin de varsa bazı sorularınıza cevap olur. Betsy Penso’ya ilgi gösterdiği, vakit ayırdığı ve çok değerli düşüncelerini bizimle paylaştığı için çok teşekkürler.

Röportaj: Seval Gülen

Öncelikle antisemitizm nedir sizce? Dünyada yaygın olarak antisemitizm hangi biçimlerde görülüyor? 

Antisemitizm bence Yahudilere yönelik her türlü önyargı, ayrımcılık ve nefret söylemi. Antisemit duygularla ve saikle yapılan her türlü suç da nefret suçu. 

Dünyanın her yerinde maalesef antisemitizm var, zaman zaman başka şekillerde hayat buluyor. Son zamanlarda antisemitizmi en çok antisiyonizm/ anti-İsrail temasına oturtulmuş olarak görüyoruz. Yahudilerin self-determinasyon hakkının hiçe sayıldığı noktada antisemitizm başlıyor. İsrail eleştirilebilir ama varlığı sorgulanamaz, bu antisemitizmdir. Antisemitizmin ayrıca yüzyıllardır komplo teorileri üzerinden de hayat bulduğunu görebiliyoruz. Orta Çağ’da bu kan iftiralarıydı, bugün Koronavirüsün yayılması oluyor. Her türlü soru işaretinin, gizemin arkasında Yahudileri aramak da bir çeşit antisemitizm. Bir de Avrupa’da ve Amerika’da yeniden alevlenen Neonazizm formunda bir antisemitizm var. Bu tabii dünyada yükselen sağ hareket ile doğru orantılı. Sonuç olarak “gelişmiş” olarak tanımladığımız coğrafyalarda da bugün hala sinagoglara saldırılar düzenleniyor, Yahudiler tehdit ediliyor ve ayrımcılığa uğrayabiliyor.

Türkiye’de antisemitizm denilince güncel olarak hangi türler daha yaygın olarak görülüyor? Antisemitizmin hangi biçimleri ile daha çok karşılaşıyoruz?

Seval Gülen

Türkiye’de antisemitizm vardır. Önce bunun altını çizmekte yarar var. Türkiye’de genel bir yabancı düşmanlığı var zaten. Bunu Suriyeli mülteciler üzerinden yürütülen nefret söyleminden, Afganlar hakkında yapılan yalan haberlerden de görmek mümkün. Ama tabii Türkiye’nin “yerli yabancı”sı “gayrimüslim”lerine karşı tarih boyunca güttüğü politika, yaptığı provokasyon bambaşka bir konu. Türkiye’deki Yahudiler kendilerini eşit vatandaş olarak hissetmiyorlar. Bunun sebebi de yaşadıkları antisemitizm veya antisemitizm mağduru olma korkusu. Türkiye’deki Yahudiler eşit vatandaş olabilmek uğruna geniş toplum içerisine asimile oluyorlar: İsimlerini değiştiriyorlar, dillerini unutuyorlar, devletle aralarını iyi tutmaya çalışıyorlar. Oysa anayasal hakları gereği, hiçbir şeyden feragat etmeksizin, dilini, dinini, kültürünü yaşamaya hakkı var. Ama yaşatmamışlar. Bir kere değil defalarca korkutulmuşlar, mal varlıklarına el konmuş, şiddete maruz kalmışlar, tecavüze uğramışlar, ibadethanelerine saldırılar düzenlenmiş, tehdit edilmişler. 

 

Bugün Türkiye’deki Yahudi toplumuna İsrail hükümetinin elçisi gibi davranılıyor. Onlardan açıklama, özür, kınama bekleniyor. Türkiye’deki Yahudiler pazarlık konusu olabiliyor, rehin alınmış gibi davranılıyor. Bu antisemitizm değilse nedir? Bu toplum sadece Yahudi oldukları için bunlara maruz kalıyor. 

Günümüze gelince en alt seviyede antisemitizm kendisine internette sosyal medyada yer ediniyor. Bot hesaplardan yapılan paylaşımlardan ünlülere herkes rahatlıkla antisemit söylem üretebiliyor. Türkiye’de söylemin genellikle Holokost imgeleri üzerinden olduğunu tespit ediyorum. Hitler sevgisi, sabunlar, keşkeler… havada uçuşuyor.

Bir antisemitizm türü olarak İsrail karşıtlığı konusunu biraz daha açabilir miyiz? Türkiye’de neden bu kadar yaygın ve İsrail karşıtlığı hangi noktada antisemitizmle birleşiyor?

Birazcık bahsetmiştim. Dünyada İsrail devletini diğer ülkelere kıyasla çok daha sert eleştirme eğilimi var. Hatta buna bir moda demek bile mümkün. Dünyaca ünlü isimler İsrail’i yapıcı bir şekilde/çözüm odaklı eleştirebilecekken daha sansasyonel olan duruşu tercih ederek İsrail’in varoluş hakkını sorgulatıyor. İşte bu noktada antisemitizm başlıyor. Siz İsrail’i, Fransa’yı eleştirdiğiniz gibi, Nijerya’yı eleştirdiğiniz gibi, Türkiye’yi eleştirdiğiniz gibi eleştirebilirsiniz. Aldığı kararları, hükümetini yerden yere vurabilirsiniz. Ama bu ülkenin varlığının sorunlu olduğunu ifade edemezsiniz. Bu durumda dünyada yaşayan tüm Yahudilerin self determinasyon hakkını hiçe sayarsınız. Bu antisemitizmdir. Yani sorunuza dönersem İsrail karşıtlığının her türlüsü antisemitizmdir. Bir ülkeyi eleştirmek ile bir ülkeye karşı olmak arasında kalın bir çizgi var. 

Türkiye özeline gelirsek… Bence İsrail meselesi tüm ülkenin tek yürek olabildiği ender meselelerden. Sağcıyla solcuyu, zenginle fakiri, eğitimliyle cahili, köylüyle kentliyi bir araya getirebilen bir konu. Politik olarak paramparça olan bir ülkede sanırım “yapıştırıcı” görevi görüyor İsrail karşıtlığı. Hiçbir siyasetçi diğerine İsrail karşıtlığı yaptığı için kızmıyor mesela. En basiti. Durum böyle olunca da tabanda yaygın olmasını garipsememek lazım. İnsanın diline işliyor. Tepki görmeyince, yapması kolay ve sıradanlaşıyor.

Türkiye’de antisemitizmde farklı siyasi grupların (parti, inisiyatif, cemaat vb.) rolünü nasıl görüyorsunuz? Sağ ya da İslami kesimlerde daha yaygın görüldüğü şeklinde bir genelleme yapabilir miyiz sizce?

Bu konuda çok net bir tespitim yok. Hatta bir şey söylemem doğru olmaz gibi. Tek diyebileceğim şey, genel anlamda sağcı-milliyetçi kesim daha ırkçı ayrımcı olsa da sol cenahta da ciddi bir anti-İsrail/antisiyonizm problemi var. Biri diğerinden daha iyi/daha kötü diyemem.

Kendini sol ya da sosyal demokrat olarak tarif eden siyasi gruplarda da antisemit açıklamalar ya da davranışlar görüyor musunuz?

Sol, geçmişle yüzleşmek konusunda kendisiyle barışık. Varlık Vergisi, 6-7 Eylül İstanbul Pogromu, Holokost… Bunlar konuşabildikleri ve anlamaya çalıştıkları konular. Diğer yandan Filistin meselesine de çok düşkünler. Anlıyorum ve saygı duyuyorum. Şahsen Filistin meselesiyle antisemitizmin beraber konuşulmasından da rahatsız olmuyorum, rahatsız olan Yahudiler var, biliyorum. Beni rahatsız eden konu iki noktada ortaya çıkıyor. Biri daha önce de bahsettiğim İsrail’in varoluş hakkının sorgulanması alanında doğuyor. Diğeri ise sol cenahın da sırf Yahudi olduğum için bu sorunla ilgili sorularını bana yöneltiliyor olması. Yani solun içerisinde de yine Yahudi/İsrail’in sözcüsü olarak görülüyorsun. Bu solun ruhuna aykırı bence.

Türkiye’de komplo teorilerinin çok etkili olduğunu görüyoruz, komplo teorileri ile antisemitizmin ilişkisi nasıl?

Orta Çağ’da Avrupa’da öne sürülen bir hikaye vardı. Yahudiler Pesah Bayramı’nda tükettikleri matsaları (hamursuzları) küçük çocukların kanından yapıyormuş. Çocukları iğneli bir fıçının içine yerleştirip yokuş aşağı bırakıyorlarmış. Bu hikayeler yüzünden Yahudilerin başına gelmeyen kalmamış. Hangi ülkeye gittilerse sürülmüşler, istenmemişler. Şimdi bugün bakınca insan diyor ki Orta Çağ öyleymiş herhalde. O zaman insanlar inanabiliyormuş böyle şeylere… Sonra bir gün 2019 senesinde bir bakıyorsun Akit gazetesi bu hikayeyi dün olmuş gibi paylaşıyor. Okuyucusu da bu olay dün olmuş gibi inanıyor. Sil baştan… Sonra sosyal medyada bir anda karşınıza çıkıveriyor “küçük çocuklara ne yaptığınızı biliyoruz” nidaları. 

Ana akım medya kanalları/gazeteler böyle yalan haberleri, komplo teorilerini bile bile halkı kin ve düşmanlığa sevk ederek, ortak bir düşman resmederek verirken, Türkiye’nin antisemitizmden arınmasını beklemek sadece iyimser bir hayal olarak kalıyor.

Burada sosyal medyanın rolüne de değinmek gerekir sanırım, hem komplo teorilerinin hem de antisemit fikirlerin yaygınlaşmasında sosyal medyada üretilen nefret söyleminin rolü büyük. Siz bu mecraların Türkiye’de antisemitizmin yaygınlaşmasında önemli bir rolü olduğunu düşünüyor musunuz?

Kesinlikle katılıyorum. Sanırım bugün herkes sosyal medyanın gücünün farkında. Bunun da birkaç boyutu var elbette. Bir komplo teorisi/yanlış bir bilgi veya sadece taraflı bir görüş gerçek veya bot hesaplar sayesinde çok konuşulan bir konu olabiliyor ve herkesin önüne düşebiliyor. Sosyal medya yöneticileri son yıllarda bu bilgi kirliliğiyle mücadele etmeye çalışıyorlar. Çeşitli raporlama yöntemleri ve yapay zeka teknikleriyle bir kısım nefret söyleminin önüne geçmeye çalışıyorlar. İçerikleri siliyorlar veya paylaşarak çoğalmasına engel oluyorlar. Bu durumda da sosyal medya mecralarının Yahudiler tarafından yönetildiği ve istemedikleri içerikleri yok ettiklerine dair ikinci bir dalga önyargı oluşuyor. 

Beni sosyal medya ile ilgili son zamanlarda daha çok endişelendiren şey ise her bir kişinin/işletmenin/sosyal medya fenomeninin taraf belirtmeye zorlanması, kendilerini zorunda hissetmeleri. Eğer bu konu hakkında bir şey paylaşmazlarsa müşteri kaybetme korkusu yaşamaları. Çünkü bir şey paylaşmazlarsa paylaşanlarla aynı duyguyu hissetmediği düşünülüyor. Daha evvel bahsettiğim o “birlik”ten dışlanacaklarını düşünüyorlar. Bu sebeple konu hakkında yeterince bilgileri ve hatta ilgileri olmaksızın bu modaya uyup birkaç şey paylaşarak içlerine su serpiyorlar. Artık kimse onlara “neden paylaşmadın?” diye soramaz. Komik duyuluyor biliyorum ama gerçek. Özellikle Mayıs’ta yaşanan savaş sırasında gördüm bunu. İnsanlar ne olduğunu anlamadan, medyaya özellikle ortalığı karıştırmak için sunulan ve gerçeği yansıtmayan bir fotoğraf üzerinden siyaset yapmaya başladılar. Hiç karışmak istememe rağmen bunca bilgi kirliliğiyle mücadele etmek için açıklama yapmak zorunda kaldım. Bazı arkadaşlarım üzerimden roketler yağarken bana “nasılsın?” diye sormak yerine bilgisi olmadığı konularda sadece “birlik” içerisinde kalmak için paylaşım yaptılar. Sosyal medya sayesinde/yüzünden insanların iki farklı yüzünü görebiliyor olduk. Veya bu insanlar “görünmek istedikleri” şekilde sosyal medyada bir profil yaratıyorlar. Ve inanın bana, benim antisemit olarak tanımadığım insanlar sosyal medyada antisemite dönüşüyorlar.

Holokostun varlığı, Türkiye’de geniş bir kesim tarafından kabul ediliyor mu sizce? Holokost inkarının antisemit bir tutum olduğunu söyleyebilir miyiz?

Ben Türkiye’de geniş bir kesimin tam anlamıyla Holokost’tan haberdar olduğundan bile emin değilim. 12 senelik zorunlu eğitimde Holokost anlatılmıyor. Tabii bazı özel okullar müfredatlarına farklı yöntemlerle alıyorlar, ama onlar dışındaki okullardan mezun olanlar 2. Dünya Savaşı’nı ABD ile Japonya arasında gerçekleşen bir savaştan ibaret sanıyorlar. Tabii Hitler’in adını bilenler var, hayranlık besleyenler de var. Kavgam’ın bu kadar çok satılmasının sebebi de bu. Zaten okullarda düzgün bir Holokost eğitimi verilse günün sonunda insanların mültecilere, LGBTİ bireylere, azınlıklara bakışı değişir. Holokost eğitimi derin bir konu tabii, kan, dikenli tel, gözyaşı üzerinden yapılmamalı. Okulların soft müfredatına girmesi bile değerli. Anne Frank okutmak veya birkaç film izletmek güzel bir başlangıç olabilir. Holokost’u anlamak için empati yapmak gerekiyor, bunun için de insancıl bir zemin üzerinden anlatılması gerekiyor.

Sorudan çok koptum sanırım. Holokost inkarı da maalesef var Türkiye’de. Hiç yaşanmadığını iddia eden de var, sayıların abartıldığını söyleyen de var. Bu elbette antisemitizmdir. Yahudilerin çağlar boyu yaşadıkları zorlukların varlığını kabul etmemek, yalanlamak Yahudiler’in yalancı olduğuna, kendilerini acındırmak için kendi planlarına zemin hazırlamak için bu yalanları ürettiklerini iddia etmek nasıl kabul edilebilir?

Peki biraz da antisemitizmle mücadeleden bahsedelim, sizce Türkiye’de bununla mücadelede neler yapılıyor, etkili olan kişiler, kurumlar ya da uygulamalar var mı?

Türkiye’de antisemitizmle günlük mücadele edildiğini düşünüyorum. Türkiyeli Yahudileri resmi olarak temsil eden kurum Türkiye Hahambaşılığı’nın genel anlamda bu konuyla mücadele ettiğini düşünmüyorum. Bireysel girişimler olabiliyor ama cesur hareket eden kurum yok gibi… 

Bu noktada tabii Avlaremoz’dan bahsetmem gerekir. Antisemitizme karşı haber ve yorum yapmak üzere kurulup bugün Türkiye’deki tüm azınlıklar ve Dünya’daki tüm Yahudiler hakkında haber ve bilgi yaymaya çalışan aktivist bir platform. Elbette Avlaremoz da antisemitizmle mücadele için yeterli değil. Çok daha sistematik, destekli, fonlu sırf bu işle ilgilenen bir STK’ya ihtiyacımız var belki de. Halkı bilinçlendirmek ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu Türkçe guideline’larla görsel bir şekilde çağa uyum sağlayarak anlatmak gerekiyor. Avlaremoz bunu yapabiliyor ancak olay bazlı ilerliyor. Gerçekleşen antisemit olayları haberleştirip kimi zaman didaktik şekilde neden antisemit olduğunu açıklamaya çalışıyor. Bunu bir sonraki boyuta taşımak gerek. Bir olay olmasını beklemeden, agendasını olaylara göre değil halkın ihtiyacına göre belirleyen bir sistem. Elbette bu noktada SEHAK’tan da bahsetmek gerek. Senelerdir yürüttükleri Holokost eğitimi programlarıyla pek çok kişiyi bilinçlendiriyorlar. Özellikle öğrencileri eğitecek olan öğretmenleri eğitmelerini çok değerli buluyorum.

Daha iyi bir mücadele nasıl olmalı sizce, Türkiye’de antisemitizmle mücadele etmek için neler yapmalıyız? 

Bu soruya sanırım genel anlamda cevap verdim. Bu işin başı eğitimden geçiyor. Okulda bu eğitimi alamıyoruz. Gönüllü olarak bu eğitimleri almak isteyen kişiler zaten az-çok bilinçli insanlar. Yahudi/azınlık figürünü ülkenin kurucu unsuru olarak resmedilmesi gerek medyada mesela. Ama tam tersi yapılıyor. Mesela, dört sezon boyunca yayınlanan Payitaht Abdülhamit dizisinin tüm kötü karakterleri Yahudi ve Ermeni’ydi. Bu dizi Türkiye’nin ulusal kanalından yayınlandı. 

Hal böyle olunca antisemitizmle mücadelenin ancak alternatif yollarla gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Sivil toplumun önemi büyük. Sosyal medyanın korkutucu özelliklerini doğru kampanya ve söylemlerle lehimize çevirmeliyiz. Bu işin bir kısmı da PR aslında. Yahudi görünürlüğünü artırmak önemli. Daha fazla içerik üretmeli, daha fazla insana ulaşmalıyız. Önemli olan insanları doğru şekilde bilgilendirmek olmalı. Gözlerini boyamak veya onlara cevap yetiştirerek kavga etmek değil.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı? 

Çok teşekkür ederim bana yer verdiğiniz için. İlk defa bu kadar yerinde, içeriği dolu ve anlamlı sorulara cevap veriyorum. Umarım bir kişinin dahi olsa sorularına cevap verebilmişimdir.

2020 yılı Aralık ayı itibariyle pandemi kısıtlamaları gereği Hafıza Yürüyüşlerimizi çevrimiçi olarak gerçekleştirmeye başladık. Katılımcılarımızdan aldığımız geri bildirimlerle gün geçtikçe geliştirdiğimiz Çevrimiçi Hafıza Yürüyüşlerimizi kurumlara yönelik olarak da gerçekleştirdik.

Kurumlara yönelik gerçekleştirdiğimiz ilk Çevrimiçi Hafıza Yürüyüşümüzü Beyoğlu rotamızda Dünya Doktarları Derneği için düzenledik. İngilizce olarak düzenlediğimiz yürüyüş hem katılımcılarımız hem de anlatıcılarımız için oldukça keyifli geçti.

Öğretmen Akademisi Vakfı (ÖRAV) ve Tarlabaşı Toplum Merkezi (TTM) için ise Ocak ayında Şişli rotamızda iki ayrı Çevrimiçi Hafıza Yürüyüşü düzenledik. Öğretmen Akademisi Vakfı’ndan katılımcılar yürüyüşte daha önce bilmedikleri pek çok yeni hikaye duyduklarını belirtirken aynı zamanda derslerinden kullanabilecekleri bir metodoloji öğrendiklerini de söylediler. Tarlabaşı Toplum Merkezi’den katılımcılar ise anlatılan hikayeleri oldukça ilgi çekici bularak kendi deneyimlerini paylaştılar.

Şubat ayında ise Hollanda Araştırma Enstitüsü (NIT) için Çevrimiçi Beyoğlu Hafıza Yürüyüşü düzenledik. Hollanda’da yaşayan öğrencilerin katıldığı yürüyüşte katılımcıların çoğu daha önce hiç ziyaret etmedikleri Beyoğlu’nun sessizleştirilmiş hikayelerini dinlediler.

Nisan ayında ise Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nin Hafıza ve Gençlik Projesi katılımcılarına yönelik yine Beyoğlu rotamızda bir çevrimiçi yürüyüş düzenledik. Türkiye’nin farklı şehirlerinden gelen katılımcılar rotamızda anlatılan hikayelerin çeşitliliğinden oldukça etkilendiklerini belirttiler ve hikayelerin çoğunu kendi hayatlarından kesitler ile özdeşleştirdiklerini söylediler.

Mayıs ve Haziran aylarında ise Özyeğin Kadın Çalışmaları Topluluğu ve Borusan Holding çalışanları için toplumsal cinsiyet temalı Sultanahmet rotamızda iki ayrı Çevrimiçi Hafıza Yürüyüşü düzenledik. Özyeğin Kadın Çalışmaları Topluluğu’ndan katılımcılar anlatılan hikayelerdeki ayrımcılık ve hak ihlallerinin hala yaşanıyor olmasına değinirken Borusan Holding çalışanları daha önce duymadıkları toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık hikayelerini dinlediklerini ve sonrasında konulara dair daha fazla araştırma yapacaklarını ifade ettiler.

Sizler de kurumunuz için yüz yüze ya da çevrimiçi olarak gerçekleşecek Hafıza Yürüyüşleri talep edebilirsiniz. Kurumunuza yönelik Hafıza Yürüyüşü talebinde bulunmak için [email protected] adresinden bize ulaşabilirsiniz.

Türkiye’de geçmişle yüzleşme, toplumsal hafıza, ayrımcılık, insan hakları ihlalleri gibi alanlarda çalışma yapan araştırmacı, akademisyen ve aktivistlerin çalışmalarını sunduğu Adalet Arayışı Seminerlerimize 2020 yılında da devam ettik.

Pandemi dönemi kısıtlamaları sebebiyle Mayıs ayı itibariyle çevrimiçi platformlara taşıdığımız seminerlerimizle Türkiye’nin hatta dünyanın farklı şehirlerinden katılımcılara ve konuşmacılara ulaştık.  Seminerlerimiz YouTube ve Instagram hesaplarımızdan canlı olarak yayınlandı.

2020 yılında toplam 6 seminer gerçekleştirdik. Bu seminerlerde mültecilik, tıp ve adalet, salgın döneminde gerçekleşen protestolar, İstanbul Sözleşmesi, haritalama çalışmaları ve LGBTİQ+ hafızası gibi konuları ele aldık. Tüm seminerlerimizin kayıtlarını YouTube kanalımızdan izleyebilir ve Spotify hesabımızdan dinleyebilirsiniz.

Ocak 2020 – “Türkiye’de (Mülteci) Çocuk Olmak’”, SELDA BOZBIYIK, “Türkiye’de Çocuk Mülteci Olmak: Mardin Örneği”, ROJDAN AKSOY

Mayıs 2020 – “Salgınlar, Toplumsal Tıp ve Tıpta Adalet” FATİH ARTVİNLİ

Haziran 2020 – “Salgın Günlerinde Protesto” SİNAN BİRDAL

Eylül 2020 –  “İstanbul Sözleşmesi’ni ‘Tartışmaya Açmak'”, EZEL BUSE SÖNMEZOCAK, “İstanbul Sözleşmesi ve Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK)”, SEVGİ UÇAN ÇUBUKÇU

Kasım 2020 – “Hafızayı Çocuklar için Haritalamak'”, GİZEM KIYGI  “Mekanda Adalet ve Beyoğlu: Beyoğlu’nda “Dernek” Olmak, Beyoğlu’nu Haritalamak”, BARIŞ İNE

Aralık 2020 – “Yaşayan Bir Hafıza Mekanı Olarak Boysan’ın Evi ve Türkiye’de LGBTİ+ Hafızası”, OĞUZHAN UZUN, “Türkiye’de LGBTİ+’lara Yönelik Ayrımcılığın Kısa Tarihi”, ŞEVVAL KILIÇ

Karakutu Podcast, Türkiye’nin güncel politik ortamında sivil toplumda, akademide ve medyada yaşananları, alanın içinden konuklarla konuşuyor. İlk bölümü 28 Ocak 2021 tarihinde yayınlanan Buse Arslan’ın sunduğu podcast serisi, her bölümünde ağırladığı farklı alanlardan konuklarla dinleyicilerine Türkiye’de insan hakları mücadelesine dair bir izlek sunmayı amaçlıyor.

İlk 6 bölümünde insan hakları kampanyaları, LGBTİ+ direnişi, Türkiye’de gazeteci olmak, akademide toplumsal cinsiyet eşitliği, feminizme dair kavramlar ve sivil toplum kuruluşları için sağlanan hibeler üzerine konuştuğumuz serimiz önümüzdeki haftalarda farklı konu ve konuklarla devam edecek.

Karakutu Podcast’in yeni bölümleri her perşembe akşamı Spotify ve Google Podcasts hesaplarımızdan yayınlanıyor. Bugüne kadar 6 bölümü yayınlanan podcast serimiz takipçilerimiz tarafından oldukça ilgi görüyor ve dinleniyor. 

Karakutu Podcast’in ilk 6 bölümünü dinlemek ve gelecek bölümlerden haberdar olmak için bizi Spotify ve Google Podcasts hesaplarımızdan takip edebilirsiniz.

Bölüm 1– Uluslararası Af Örgütü / Tarık Beyhan

Bölüm 2– ODTÜ LGBTİ+ Dayanışması / Özgür Gür

Bölüm 3– Fransız Basın Ajansı / Raziye Akkoç

Bölüm 4– Aramızda Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Derneği / İrem Akı

Bölüm 5– Feminist Bellek / Zehra Akçay

Bölüm 6– Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı / Tuğkan Gündoğdu

Kadın hakları, toplumsal cinsiyet, hayvan hakları, çevre ve toplumsal hafıza alanlarının en az birinde çalışan 18-35 yaş arasındaki kadınların projelerini desteklemek amacıyla kurulan fonumuz başvuruya açılmıştır.

Başvuru Koşulları

  • Türkiye’de ikamet etmek,
  • 18-35 yaş arasında kadın olmak,
  • Proje konusunun Türkiye ile ilişkili kadın hakları, toplumsal cinsiyet, hayvan hakları, çevre ve toplumsal hafıza alanlarının en az birine yönelik bir çalışma olması,
  • Projenin konusunun ve çıktılarının ırkçılık, cinsiyetçilik, şiddet övgüsü, transfobi-homofobi, etnik, dini ve/veya politik ayrımcılık içermemesi.

Birden fazla kişi tarafından uygulanacak bir projeyle başvuru yapılması halinde, ekipten bir kişi grup adına başvuru yapabilir. Proje ekibinin temsilcisi başvuruyu gerçekleştiren kişi olacaktır.

Son Başvuru Tarihi

25 Ocak 2021, Pazartesi günü saat 00:00

Başvuru İçin Gerekenler

  • Proje başvuru formu
  • Proje sahibinin özgeçmişi
  • (Eğer sanat alanında bir proje fikriyle başvuruluyorsa) Başvuru sahibinin portfolyo veya filmografisi
  • Proje zaman planı (Projelerin süresi en fazla sekiz ay olabilir)
  • Projenin bütçesi (Fonun, proje başına üst tutar sınırı 5.000 TL’dir. Karakutu Derneği’nin tutarı değiştirme hakları saklıdır.)

Proje başvuru formuna buradan erişebilirsiniz. Diğer belgelerin (özgeçmiş, varsa portfolyo veya filmografi, proje zaman planı ve bütçe) [email protected] adresine gönderilmesi ve e-postanın konu bölümüne  “NZCE Fonu başvurusu-ek belgeler” yazılması gerekmektedir.   

Değerlendirme ve Seçim Süreci

Önkoşulları sağlayan başvurular, Karakutu temsilcileri ve NZCE Fonu destekçileri tarafından değerlendirilecek ve desteklenecek projeler ortak kararla seçilecektir. 

Karakutu Derneği’nin çalışmalarında yer almış başvuru sahiplerine öncelik verilebilir.

Değerlendirme başvuruların kapanmasının ardından iki hafta içerisinde tamamlanır.

Sonuçlar, 9 Şubat’ta Karakutu temsilcisi tarafından e-posta yoluyla ve derneğin web sitesi üzerinden tüm başvuranlara ilan edilir.

Başvurular arasında koşullara uygun proje olmaması halinde, ilgili senenin tutarı bir sonraki seneye aktarılır.Fon ve başvuru ile ilgili her türlü sorunuzu 6 Ocak 2021 tarihine kadar [email protected] adresine iletebilirsiniz. Sorulara toplu olarak cevap verilecektir.

GENÇ KADIN ARAŞTIRMACILARI DESTEKLEMEYİ HEDEFLEYEN FONUMUZ İÇİN KATKILARINIZI BEKLİYORUZ.

Hak savunucusu, feminist, avukat, iki kedi annesi, seramik meraklısı ve saymakla bitmeyecek daha nice işi başaran dostumuz Nurcan’ımızın aramızdan ayrılışının ikinci yılında onun yaşama kattıklarını artırarak çoğaltmak amacıyla bu fonu kurduk. 

Nurcan, bir avukat ve hak savunucusu olarak kadın hakları, hayvan hakları ve çevre alanında yılmadan mücadele etti. Şiddet davalarında kadınların, Gezi davasında yargılananların, zeytinlikleri katledilen Yırcalıların, HES’lerle mücadele eden Loç Vadisi köylülerinin avukatıydı. Kar kış demeden ülkenin bir ucundan diğer ucuna termik santrale karşı eyleme gidendi. Davalara, gözaltılara, basın açıklamalarına koşar, herkesle dayanışır, ihtiyaç duyulan her yerde desteğini gösterirdi. Biz arkadaşları için de hep orada olduğunu bildiğimiz, sırtımızı yaslayabileceğimiz bir ağaçtı.

Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans eğitimini sürdürürken ELSA (Avrupa Genç Hukukçular Derneği) başkanlığı yaptı. Aktivist avukatlık pratiğinin yanında İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Yüksek Lisans Programına başarıyla devam etti. İstanbul Barosu komisyonları ve diğer mecralarda verdiği eğitim ve panellerle de hak mücadelesini insanlarla paylaştı.

Tüm bunların yanında bitmeyen enerjisi ile konserleri ve festivalleri de kaçırmazdı. Neşesi ve tatlı sert tavrıyla bitmek bilmeyen sohbetlerimizin, eğlencelerimizin vazgeçilmeziydi. Yurtdışına çıktığınızda ona gittiğiniz ülkenin dilinde bir Küçük Prens kitabı almanız adettendi. 

Nurcan’ın dolu dolu yaşadığı ömrü boyunca yarattıklarının ve ışıltısının ondan sonra da devam etmesini, onun bıraktığı yerden bu mücadele ve merakın genç kadınların çalışmalarına ilham ve destek olarak varlığını sürdürmesini istiyoruz.

Kadın hakları, toplumsal cinsiyet, hayvan hakları, çevre ve toplumsal hafıza alanında çalışan 18-35 yaş arasındaki kadınlar, bu fon sizin için.

Nurcan’ın anısına özlem ve sevgilerimizle,

Ailesi ve arkadaşları.

BAŞVURU: 28 ARALIK 2020-25 OCAK 2021 

FONA HAK KAZANAN PROJELERİN AÇIKLANMASI: 9 ŞUBAT 2021

DESTEKLERİNİZ İÇİN:

Garanti Bankası TR53 0006 2000 2110 0006 2973 10

Ekim 2020’de dördüncü dönemini geride bırakan Adnan Ergeç Fonu, 18-30 yaş arası gençlerin Türkiye ile ilişkili toplumsal hafıza, geçmişle yüzleşme, toplumsal barış ve eşitliğin inşası ve/veya ayrımcılığın önlenmesine yönelik projelerini desteklemeye devam ediyor. 

Başvuru Koşulları

  • Türkiye’de ikamet etmek,
  • 18-30 yaş arasında olmak,
  • Proje konusunun Türkiye ile ilişkili toplumsal hafıza, geçmişle yüzleşme, toplumsal barış ve eşitliğin inşası ve/veya ayrımcılığın önlenmesine yönelik bir çalışma olması,
  • Projenin konusunun ve çıktılarının ırkçılık, cinsiyetçilik, şiddet övgüsü, transfobi-homofobi, etnik, dini ve/veya politik ayrımcılık içermemesi.

Birden fazla kişi tarafından uygulanacak bir projeyle başvuru yapılması halinde, ekipten bir kişi grup adına başvuru yapabilir. Proje ekibinin temsilcisi başvuruyu gerçekleştiren kişi olacaktır.

Son Başvuru Tarihi

9 Aralık 2020, Çarşamba günü saat 17.00

Başvuru İçin Gerekenler

Proje başvuru formu

Proje sahibinin özgeçmişi

(Eğer sanat alanında bir proje fikriyle başvuruluyorsa) Başvuru sahibinin portfolyo veya filmografisi

Proje zaman planı (Projelerin süresi en fazla sekiz ay olabilir)

Projenin bütçesi (Fonun, proje başına üst tutar sınırı 5.000 TL’dir. Karakutu’nun tutarı değiştirme hakları saklıdır.)

Proje başvuru formuna buradan erişebilirsiniz. Diğer belgelerin (özgeçmiş, varsa portfolyo veya filmografi, proje zaman planı ve bütçe) [email protected] adresine gönderilmesi ve e-postanın konu bölümüne  “Adnan Ergeç Fonu başvurusu – ek belgeler” yazılması gerekmektedir.   

Değerlendirme ve Seçim Süreci

Önkoşulları sağlayan başvurular, Karakutu temsilcileri ve Adnan Ergeç Fonu bağışçıları tarafından değerlendirilecek ve desteklenecek projeler ortak kararla seçilecektir. 

Karakutu’nun çalışmalarında yer almış başvuru sahiplerine öncelik verilebilir.

Değerlendirme başvuruların kapanmasının ardından iki hafta içerisinde tamamlanır.

Sonuçlar, Karakutu temsilcisi tarafından e-posta yoluyla ve derneğin web sitesi üzerinden tüm başvuranlara ilan edilir.

Başvurular arasında koşullara uygun proje olmaması halinde, ilgili senenin tutarı bir sonraki seneye aktarılır.

Sık Sorulan Sorular

AEF ile ilgili merak ettiklerinizi fonun kurucularından Evren Ergeç ile faydalanıcılar Rüya Telli, Tuğçe Özdemir ve Ayşegül Özadak’a sorduk, sizin için yanıtladılar.

Mimar Sinan Üniversitesi’nin Avrupa Birliği tarafından desteklenen CHIEF (Cultural Heritage and Identities of Europe’s Future) Projesi ile işbirliğimiz kapsamında genç anlatıcılarımızla beraber toplumsal cinsiyet temalı yeni bir hafıza yürüyüşü rotası hazırladık. 2019’un Aralık ayında başlayan ve üç ay süren bu çalışma sonucunda Mart 2020’de Sultanahmet bölgesinde toplumsal cinsiyet temalı bir Hafıza Yürüyüşü rotamız daha oldu. 

Yeni rotamızın hazırlık aşamasında projeye katılan genç anlatıcılarımızla kapasite geliştirme eğitimleri ve atölyeler düzenledik. Bu eğitim ve atölyelerde anlatıcılarımız toplumsal cinsiyet, hikaye anlatıcılığı ve hikaye yazımı gibi konularda derinlemesine düşünme ve kendi anlatımlarını üretme fırsatı buldu.

Bu işbirliği kapsamında hazırladığımız Sultanahmet rotasında toplumsal cinsiyet temalı ilk yürüyüşümüzü ise 7 Mart 2020 tarihinde gerçekleştirdik. Bu yürüyüşe daha önce CHIEF projesinin katılımcıları olan çeşitli liselerden öğrenciler katıldı. Hem ekibimiz hem de katılımcılar için oldukça öğretici ve keyifli bir deneyim oldu. İlk defa bir Hafıza Yürüyüşü’ne katılan genç katılımcılarımızdan oldukça olumlu geri dönüşler aldık.

‘‘Bilinmeyen yerleri ziyaret etmeyi çok sevdim, yararlı buldum. İşlenen konularda kadınları ele almanızı çok sevdim.’’

‘‘Herkesin beklentisinin dışında bir geziydi ve gerçekten bilinmeyen konulara değinilmesi çok güzeldi.’’

‘‘Şifreleri bularak yerleri bulmamız ve yerlerin eskide kalmış ve anlatılmayan olayların
anlatılması. Çok bilinen tarihi bilgilerden çok toplumsal olaylara değinilmesi çok güzeldi.”

‘‘Kesinlikle okullarda da yapılması gereken bir etkinlik.’’

Mimar Sinan Üniversitesi CHIEF projesi yürütücü ekibine desteklerinden ve katıkılarından dolayı çok teşekkür ederiz.

Adalet Arayışı Seminerleri, Türkiye’de geçmişle yüzleşme, toplumsal hafıza ve hatırlama alanına dair çalışmalar yapan akademisyenler, aktivistler ve araştırmacıların çalışmalarını sunduğu seminerler dizisidir. Bu seminerlerde yakın tarihteki insan hakları ihlalleri, bunlara karşı gelişmiş toplumsal hareketler ve adalet arayışına dair konuları birlikte öğreniyor ve tartışıyoruz.

2017 yılından beri Hafıza Yolculuğu Programı kapsamında gerçekleştirdiğimiz bu seminerler, derneğimizin çalışma alanlarıyla ilgilenen herkesin ve özellikle Karakutu’nun genç gönüllülerinin ve anlatıcılarının bilgi ve kapasitelerini arttırma amacı taşıyor.

2017 ve 2018 yıllarında toplam 11 tane Adalet Arayışı Semineri gerçekleştirdik. Bu seminerlerde kimlik, göçmenlik, toplumsal cinsiyet ve toplumsal hafıza gibi konuları insan hakları ihlalleri ve adalet arayışı bağlamında ele aldık. Seminerlerimize 2017 yılında 104 kişi, 2018 yılında ise 102 kişi katıldı.

2019 yılında da her ayın üçüncü perşembesi gerçekleştirdiğimiz seminerlerimize devam ettik. Farklı alanlarda çalışan pek çok araştırmacı, aktivist ve akademisyenin konuğumuz olduğu 8 seminer gerçekleştirdik. 2019 yılı boyunca gerçekleştirdiğimiz seminerlerle 211 katılımcıya ulaştık.

Ocak 2019 “Türkiye’de Sağ Siyaset ve Tarihsel Mitleri”, YÜKSEL TAŞKIN

Şubat 2019 “Festus Okey Davası ve Türkiye’de Göçmenlik”, BEGÜM ÖZDEN FIRAT, DİDEM DANIŞ, ALP TEKİN OCAK & FIRAT GENÇ

Mart 2019 – “Komşuda Müzik”, TUĞÇE ÖZDEMİR & AYŞEGÜL ÖZADAK, “Şalvar ve Lenin: Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nde Azınlık Yaşantısı, Asimilasyon ve Pasif Direniş (1944-1989)”, ONUR CİDDİ

Nisan 2019 – “Mobbing ve Çalışma Acısı”, MERT TOKUR

Mayıs 2019 “Savaş ve Göçmenlik Arasında Türkiye’de Yaşayan Suriyeliler”, SEDA ALTUĞ

Ekim 2019 ‘‘En Doğru Bildiğimizden Kuşkulanmak’’, MEHMET Ö. ALKAN

Kasım 2019 ‘‘Yaza Yaza Yüzleşmek’’, ROBER KOPTAŞ, ‘‘Yeni Dönemin Azınlık Medyası, Hafıza ve Agos’’, YETVART DANZİKYAN

Aralık 2019 – ‘‘War (Ev)’’, FELAT ERKOZAN, ‘‘Pergaminos’’, ÖZNUR UŞAKLILAR, ‘‘Di Bîra Min De Ye (Hatırımda)’’ SONER AKALIN

“Hafıza Yolculuğu” programımız kapsamında düzenlediğimiz Hafıza Yürüyüşleri’ne geçtiğimiz yıl da artan bir katılımla, her birinde birbirimizden daha çok şey öğrenerek ve yöntemimizi geliştirerek devam ettik!

Hafıza Yürüyüşleri her ay belirli aralıklarla, genelde hafta sonları düzenlediğimiz öncelikle gençlerin ve aynı zamanda yetişkinlerin katılımına açık bir etkinlik. Yürüyüşler sırasında katılımcıların Türkiye tarihinde konuşulmayan/sessizleştirilen anlatıları, hikayeleri genç anlatıcılardan duymasını ve egemen anlatılara karşı eleştirel düşünce geliştirmesini amaçlıyoruz.

Hafıza Yürüyüşlerinde katılımcılar gruplara ayrılır ve kendilere verilen şifreleri çözerek hafıza mekânlarını bulmaya çalışırlar. Hafıza mekânlarına ulaştıklarında onları bekleyen genç anlatıcılarımızdan mekânın hikayesini dinlerler. Katılımcılar, hafıza yürüyüşlerinde en az 3 mekân keşfeder. Yürüyüş bittiğinde ise katılımcıların yürüyüş deneyimlerini ve yürüyüşe dair düşüncelerini paylaştıkları bir kapanış oturumu düzenlenir.

2015 yılından bu yana toplam 69 Hafıza Yürüyüşü düzenledik. 2015 yılında küçük bir kitleye ulaşarak başladığımız yürüyüşler yaptığımız açık çağrılarla 2019 yılı sonunda toplam 1003 katılımcıya ulaştı. Her yıl genç gönüllülerimizle birlikte yürüyüşlerimize yeni rotalar ve mekânlar ekledik.

2019 yılında ise toplam 22 Hafıza Yürüyüşü gerçekleştirdik. Bu yürüyüşlerin 11 tanesi gençler için, 9 tanesi ise yetişkin katılımcılar içindi. Ayrıca Karakutu dostu kurumlar için 2 tane yürüyüş düzenledik. Bu yürüyüşlerle toplam 267 katılımcıya ulaştık. Daha önce var olan Beyoğlu, Şişli, Cağaloğlu, Beşiktaş ve Yeldeğirmeni rotalarımıza toplumsal cinsiyet temalı mekânların bulunduğu Sultanahmet rotasını ekledik.

Hafıza Yürüyüşlerimizde birbirinden farklı mekânları keyifle keşfeden katılımcılarımızdan gelen geri dönüşler bizi çok mutlu etti.

“Daha sık yapılmalı, farklı yerlerdeki yürüyüşlere katılmayı dört gözle bekliyorum.”

“Şifreler, oyunlar dahilinde hafıza yolcusu olmak çok eğlenceli kıldı yürüyüşü.”

“Rotalar kesinikle çok daha fazla uzamalı. Güneşli güzel günlerde yürümek dileğiyle.”

Sivil ve Ekolojik Haklar Derneği’nin (SEHAK) geçtiğimiz Aralık ayında düzenlediği #HATIRLIYORUZ Holokost ve Antisemitizm üzerine düşünceler: Direniş, Siyaset, Bellek uluslararası konferansının konukları arasında Karakutu Derneği de vardı.

Karakutu Derneği Yönetim Kurulu üyesi Umut Azak’ın konferans kapsamında yaptığı sunumun metnini sizlerle paylaşıyoruz.

Karakutu ile 2015 yılının Şubat ayında, Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Merkezi’nin düzenlediği, “yükseköğretimde ‘hassas meseleler’i ele almak” konulu atölyede tanıştım. “Hassas meseleler” ile, yakın tarihimizdeki, ders kitaplarına giremeyen, unutturulan, ya da inkar edilen pogrom, soykırım, ayrımcılık ve hak ihlalleri gibi konular kastediliyordu. Dört sene önce o atölyede üzerine düşündüğümüz sorular bugün hala canlılığını koruyor:

  • Devletle özdeşleşen vatandaş anlayışına dayalı, tekil bir milli kimliğe hapsedilmiş eğitim sistemine karşı, ne gibi alternatif modeller üretebiliriz?
  • “Yüzleşme”yi mümkün kılan ve gençleri de içeren metotlar neler olabilir?
  • Geçmiş şiddet ve adaletsizliklere dair unutma ve susma kültürünü gençlerle birlikte nasıl değiştirebiliriz?

Bu sorularla ilgili somut deneyimi olan girişimlerden biri 2014’te kurulmuş olan Karakutu Derneği’ydi. Atölyeye katılan, derneğin kurucularından Emrah Gürsel, “Kara kutuyu, çakılmadan önce dinlersek belki daha farklı bir toplumu inşa edebiliriz” diyordu. “Güçsüzlerin, mağdurların, dışlanmışların hikâyelerini”, “gençlerin aktif katılımcı olduğu yenilikçi yöntemlerle” daha geniş kesimlere ulaştırabileceğimizden söz ediyordu.

Benim de o günden beri çalışmalarına katıldığım dernek, gençleri ülkenin bin bir sırrını gizleyen  “kara kutu”su ile “yüzleşme”ye davet ediyor. Devletin kurumsallaştırdığı “tarihi inkâr mekanizmalarının” toplum düzeyinde de içselleştirildiği bir ortamda, “yüzleşme” için ön koşul olan, eleştirel düşünce ve merak duygusunu canlandırmak için alan açmaya çabalıyor.[1] Gençlerin, barış inşası ve geçmişle yüzleşme süreçlerine katılması amacıyla, “bir daha asla” duyarlılığı, barışçıl bir dil ve insan haklarına dayalı çözümler üretmeye yönelik yöntemler geliştirmeye çalışıyor. [2]

Hafıza Yolculuğu

Bu amaçlarla yürüttüğümüz temel faaliyet “Hafıza Yolculuğu” isimli program. Hafıza Yolculuğu Programı, gençlerin dini, cinsiyete dayalı, etnik veya politik nedenlerle dışlanmış gruplara yapılan haksızlıkları keşfetmesini ve sorgulamasını hedefliyor. Bu, üç aşamalı bir program:

  1. Gençlerin kapasite gelişimi: Bu adım, 16-25 yaş arasındaki gençler için organize ettiğimiz tarih yazımı, hafıza çalışmaları, sözlü tarih metodu gibi alanlardaki seminerler, yerel tarih atölyeleri, insan hakları örgütleriyle toplantılar gibi faaliyetleri kapsıyor.
  2. Hafıza mekânlarının keşfi:  Bu aşamada gençler, seçtikleri hafıza mekânları hakkındaki olgu ve tanıklıkları araştırıyorlar. Dışlanmış grupların mücadelelerini, yok edilmiş kültürel çeşitliliğe rağmen hayatta kalanların anlatılarını, ilgili görsel malzemeleri ve istatistiksel verileri derliyorlar.
  3. Hafıza Yürüyüşü: Bu aşamada gençler öğrendiklerini başkalarına gönüllü “anlatıcı” olarak aktarıyorlar. Böylece, yürüyüşlere katılan gençler, akranları aracılığıyla, konuşulmayan tarihi olgularla ve bu olgulara dair farklı yaklaşımlarla tanışıyorlar. Anlatıcı gençler ise, yürüyüşe katılanların bazen destekleyen, bazen soran bazen ise meydan okuyan görüşleri ile çarpışıyor ve hem kendi kişisel gelişimi için hem de içeriğe dair anlamlı bir katkı sürecinden faydalanmış oluyor. Bunun dışında; gençler anlatılarını farklı gruplara aktarırken, sunum yapma becerilerini, hikâyeleştirme tekniklerini geliştiriyorlar.

Kısaca, Hafıza Programı’nın her aşamasında “yüzleşme” pratiği, gençler için öğrenme, güçlenme ve kişisel gelişim fırsatları ile iç içe geçiyor. Zaman içinde özgüvenleri artıyor. Sorumluluk ve sahiplenme duyguları gelişiyor.

Barış Ünlü, “Türklük Sözleşmesi” adlı çalışmasında Cumhuriyet döneminde “yukarıdan dayatılan”  Türklük sözleşmesiyle birlikte “Müslümanların duygu repertuvarı/dağarcığını(n) merkezileştir(il)miş ve bir ölçüde daralt(ıl)mış” olduğundan söz ediyor. Buna göre, “sözleşme-dışı kalan gayrimüslimlere ve gayri-Türk Müslümanlarla duygudaşlık kurulmayacak, onlara karşı ahlaki yükümlülükler ve ahlaki duygular hissedilmeyecek, onlara yapılan haksızlıklarla, hukuksuzluklarla, baskılarla, katliamlarla ilgilenilmeyecektir. … Sınırın içindekilere şefkat duyulur, yardım edilir ve onların haklı olduğu düşünülür; sınırın dışındakiler ise haksızdır ve haksızken haklıymış gibi yapan insanlara öfke duyurulur.”[3] Karakutu gönüllüsü anlatıcı gençler çoğunluğun yapamadığını yapıyor, Ünlü’nün “duygusuzluk sözleşmesi” diye tarif ettiği “görmeme, duymama, bilgilenmeme, ilgilenmeme, duygulanmama halleri”mizi geride bırakma cesaretini gösteriyorlar. Hikâyelerini dinleyenleri aynısını yapmaya davet ediyorlar.  Türkiye’nin yakın tarihine, bugününe dair merak ve öğrenme isteğini yaşıtlarına, yetişkinlere aktarıyorlar.

Böylece, sözlü tarih çalışmalarının, feminist tarih yazımının, sessizleştirilenlerin tarihini araştıranların açtığı yeni ve dönüştürücü bilgi dağarcığını dolaşıma sokuyorlar. Şehrin her gün önünden geçilen mekânlarına ve o mekânlarla ilgili bireylerin hikâyelerine odaklanarak, kendilerinde önce buralarda yaşamış insanların izlerini keşfediyorlar.

Tarihe, etnik ve dini ayrımcılık, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve nefret söylemi mağdurlarının ve toplumdan dışlananların açısından bakarken, sadece mağduriyet hikâyelerini değil, direniş ve güçlenme hikâyelerini de anlatılarına alıyorlar. Böylece, yüzleşmenin getirdiği, utanç ya da suçluluk gibi duygularla suskunlaşmak ya da sadece geçmişe yönelik eleştirel bir perspektifle yetinmek yerine,  geleceği inşa etmek için geçmişten referans noktaları belirleyebiliyor, geleceğe yönelik yapıcı ve çözüm odaklı yaklaşımlar geliştirebiliyorlar.

Hafıza Yolculuğu programının gençleri nasıl dönüştürdüğünü, hem araştırma ve sözlü/yazılı aktarım becerileri hem de hak temelli toplumsal farkındalıkları açısından olumlu kazanımlar elde ettiklerini gönüllülerimizden gelen yorumlar da ortaya koyuyor:

“Aslında bildiklerimizin yeterli olmadığını ve araştırmamız gerektiğini,  farklı tarafları dinlememiz gerektiğini anladım.” (Gamze)

 “Artık tarihsel olayları araştırırken o olayların insanlar üzerindeki etkisini anlamaya çalışıyorum.” (İrem)

“… karşıt görüşlere ve dinlemeyenlere karşı sabırlı ve sakin olmak gerektiğini öğrendim.” (Erhan)

“Edindiğim bilgilerin başka insanlara aktarımının ne kadar heyecan ve mutluluk verici bir şey olduğunu görmüş oldum.” (Busem)

Hafıza Yürüyüşünün işleyişi:

Hafıza Yürüyüşleri, dönüşümlü olarak Kadıköy-Yeldeğirmeni, Cağaloğlu, Beyoğlu, Şişli ve Beşiktaş semtlerinde düzenleniyor. Toplam beş saat süren program, iç mekânda yapılan atölyeler ve dışarıda hafıza mekânlarının keşfedilmesini içeriyor. Mekânlar, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül, basın ve düşünce özgürlüğü, engelli hakları mücadelesi, Cumartesi Anneleri, resim sanatında kadınlar, transların yerinden edilmesi gibi çeşitli temalar ile ilişkili olabiliyor. Gruplara ayrılan katılımcılar, yürüyüş öncesinde kendilerine verilen şifreleri çözerek gidecekleri mekânları bulmayı çalışıyorlar. Buldukları mekân doğruysa, onları anlatıcı karşılıyor ve mekânlarla ilgili öyküleri paylaşıyor. Bu öyküler, sıradan insanlara ya da Gomidas, Yaşar Kemal, Nezihe Muhittin ya da Aligül gibi kişilere odaklanabiliyor.

15-20 kişilik katılımcı gruplarına yönelik olarak düzenlenen yürüyüş programı şu şekilde gerçekleşiyor:

  1. Açılış Oturumu – Buluşma, takımların oluşturulması ve şifrelerin dağıtımı (30 dk)
  2. Hafıza Mekânlarının Keşfi – Açık alanda mekân keşfi ve hikâyelerin anlatıcılardan dinlenmesi (2,5-3 saat)
  3. Kapanış Oturumu – Buluşma yerine dönüş ve katılımcılarla sohbet (1-1,5 saat)

Katılımcıların Hafıza Yürüyüşleri ile ilgili yorumları:

HY’lerin sonunda katılımcılardan bir değerlendirme formu doldurmalarını istiyoruz. Çoğunlukla yapıcı eleştirilerin yanı sıra, son derece olumlu ve heyecan dolu geri dönüşler alıyoruz. Katılımcıların Hafıza Yürüyüşleri sonrasında “en çok neleri sevdikleri”ne dair paylaştıkları düşüncelerden öne çıkanları altı başlık altında özetlemek mümkün:

1) “Özgür fikre, kısıtlanmamış bilgiye erişim” ve “yakın geçmişten olayların ele alınması”

Gerçekten de Hafıza Yürüyüşleri, ders kitaplarına girmeyen yakın tarihin tabu konularının anlatımı, bilgi akışı anlamında bir özgürlük alanı açıyor.  

2) “Konuları kendi akranlarından dinleyerek” öğrenmek

Rehberli tur ya da alışıldık tarih derslerinden farklı olarak, akran eğitimi üzerine inşa edilen Karakutu Hafıza Yürüyüşü, var olan hiyerarşik kalıpların dışında alternatif ve efektif bir öğrenme modeli sunuyor. Rehber-turist ya da hoca-öğrenci ilişkisi yerine yatay bir anlatıcı-aktif dinleyici ilişkisi kuruluyor. Tarihsel ve siyasi meselelere farklı açılardan bakmaya teşvik eden bir öğrenme deneyimi içeriyor.   

3) “Mekânların şifreler çözülerek bulunması”

Karakutu Hafıza Yürüyüşü’ne katılan bir başka genç şöyle diyor: “Gün içinde öncelikle merak duygusunu çok hissettim. Ardından şifreleri çözmeye çalışırken gerçekten heyecanlandım.’’

Hafıza yürüyüşünün belki de en önemli özelliği, katılımcıları doğrudan içine alan ve aktive eden bu oyun-bulmaca boyutu. Şifre çözme metoduyla oyunlaştırma sayesinde öğrenme pratiği eğlenceli hale geliyor. Birçok katılımcının da belirttiği gibi, görülecek mekânların aranarak bulunması mekâna olan ilgiyi artırıyor.

4) “Mekân ve hafıza ilişkisi”

“Artık şehrin mekânlarına, önünden geçtiğim binalara başka türlü bakacağım” diyor biri.

En sevdikleri yanı şu şekilde ifade ediyor başka katılımcılar:

“Her gün geçtiğim bir yerin tarihini öğrenmek”

 “Unutulmuş ve bilinmeyenle tanışmak”

“Mekânın bir kimliğe bürünmesi”

Bu geri bildirimler, “görünür olmayan, silinen tarih” ile yüzleşmeyi hafıza ve mekân ilişkisini kurarak gerçekleştirmenin önemini doğruluyor. Birçok katılımcı, içlerinde daha çok “araştırma isteği” ve merak uyandığını belirtiyor. Araştırılan, keşfedilen mekânlarla ilgili insanların hikâyelerine odaklanmak, empati kurmalarını, egemen anlatıların dışından bakabilmelerini kolaylaştırıyor.

5) “İnteraktif olması” ve  “Etkinliğin bir parçası olmak”

Gençlerin hem tasarlayıcısı, hem yürütücüsü, hem de aktif katılımcısı olduğu bir program olma özelliği, katılımcıların birbirleriyle etkileşime girmelerini sağlıyor. İlk defa orada tanıştıkları insanlarla deneyimlerini paylaşabilmeleri onları hem şaşırtıyor, hem de mutlu ediyor. Birlikte tartışma, birbirinden öğrenme pratiği en çok kapanış oturumunda gerçekleşiyor. Birçok katılımcı, bu aktif katılım ve paylaşımın gerçekleştiği kapanış oturumu hakkında çok olumlu yorumlar yazıyor.

6) “Kapanış oturumu”

Eşitlikçi bir moderasyon anlayışıyla yürüttüğümüz kapanış oturumunda şu sorulara cevap arıyoruz:

 – Toplumsal barışa nasıl katkıda bulunabiliriz?

 – Yürüyüş sırasında öğrenilen haksızlıkların bir daha yaşanmaması için ne yapabiliriz?

 – Gördüğümüz mekânların ve ilgili insanların hikâyelerin hatırlanmasını başka hangi yöntem, araçlarla sağlayabiliriz?

Bu oturumlarda kısaca, yaratıcı çözüm üretmeye yönelik pozitif, hiyerarşik olmayan ve dinamik bir diyalog ortamı yaratmaya çalışıyoruz. Geçmişle yüzleşmeyi içeren barışçıl bir diyaloğu nasıl yaygınlaştırabileceğimizi tartışıyoruz. Bu tartışma ve paylaşım platformu, birçok katılımcı için olumlu anlamda şaşırtıcı bir deneyim oluyor. Örneğin, bir katılımcı “Yeni tanıştığım insanlarla içerik üretmek, paylaşmak güzeldi” derken, diğer bir katılımcının sözleri Karakutu’nun amacını özetliyor:

“Daha çok dinlemeli ve daha çok anlatmalıyız. Daha çok bir araya gelmeli ve çemberi genişletmeliyiz. Dertler müşterek.’’


[1] Talin Suciyan bu mekanizmaların oluşturduğu iklime “inkar habitus’ü” kavramıyla açıklıyor: Modern Türkiye’de Ermeniler: Soykırımsonrası Toplum, Siyaset ve Tarih, İstanbul: Aras Yayıncılık, 2018.

[2] Karakutu’dan önce, gençlik ve hafıza çalışmalarını bir arada çalışan başka ilham verici projelerden de söz etmek mümkün: Leyla Neyzi ve Haydar Darıcı sözlü tarih çalışmaları (Özgürüm Ama Mecburiyet Var: Diyarbakırlı ve Muğlalı Gençler Anlatıyor, İstanbul: İletişim, 2013); Bellek ve Kültür Sosyolojisi Araştırmaları Derneği’nin Ermeni gençler üzerine yürüttüğü kolektif bellek araştırmaları (Öndercan Muti, “ ‘Gençler birçok şeyi yazıyorlar. Kendilerine roller, bir slogan belirliyorlar’: 19 Ocak kuşağı ve bellek talepleri”, Toplum ve Bilim, 132: 150-161, 2015); Ermenistanlı ve Türkiyeli gençler arasında diyalog kanalları oluşturmaya yönelik sözlü tarih çalışmaları (Leyla Neyzi ve Hranısh Kharatyan-Araqelyan, Birbirimizle Konuşmak: Türkiye ve Ermenistan’da Kişisel Bellek Anlatıları, DVV International, 2010)  ve benim de çalışmalarına katıldığım Imagine Center for Coflict Transformation girişiminin “diyalog okulları”; Sabancı Üniversitesi Cins Adımlar: Toplumsal Cinsiyet ve Hafıza Yürüyüşleri; Sivil ve Ekolojik Haklar Derneği’nin (SEHAK) “Anne Frank’ın yaşam öyküsü üzerinden temel haklar ve demokratik değerler öğretimi” Projesi ve Hafıza Yürüyüşleri… 

[3] Barış Ünlü, Türklük Sözleşmesi: Oluşumu, İşleyişi ve Krizi, Ankara: Dipnot Yayınları, 2018: 219.

Dördüncü dönem başvuruları 9 Aralık 2019 tarihinde sona eren fon, Damla Sandal’ın “Mekân-Kadın-Tezahür”, Duygu Bostancı’nın “Bahçe-Mahalleye Geçmişini Sormak”, Rabia Gökçe Yazıcı’nın “Büyükada Tepeköylüler Futbol Sahası”, Özge Doruk’un “Çanakkale: Bir Hafıza Arkeolojisi” projelerini destekliyor.

Proje Bilgileri 

Mekân -Kadın-Tezahür : Proje, kamusal alanda işlenen kadın cinayetlerine odaklanıyor. Öldürülen kadınların dünyasından bir parçayı şehrin hafızasına taşımak ve sanat aracılığıyla bunu gündelik yaşamımıza dahil etmek, projenin öncelikli amacı. Kadın cinayetlerinin işlendiği kamusal alanlardan yola çıkarak önünden geçtiğimiz mekânlara farklı gözle bakmamızı sağlayabilecek bu çalışmanın, aynı zamanda kadın cinayetleri alanında toplumsal hafıza çalışmalarına katkı sağlaması amaçlanıyor. Proje kapsamında fotoğraf resim kolajlarıyla kadın hikâyeleri derlenecek.

Bahçe – Mahalleye Geçmişini Sormak : Proje, Duygu Bostancı’nın daha önceden katıldığı bir etkinlikle beş ayını geçirdiği, ilk gününden itibaren evde gibi hissettiği  Erivan’ın izlerini, doğup büyüdüğü yer olan Bursa’da, eskiden Ermenilerin yoğunlukla yaşadığı kendi mahallesinde arama hikâyelesine odaklanıyor. Mahallenin geçmişinin izini mahalleliye, mekânlara, kitaplara sorarak ”Tutar mı mekân geçmiş zamanları hafızasında, insanlar unutsa da?” sorusunun cevabını bulmaya çalışacak. Proje kapsamında Ermenistan’daki anları, Bursa’daki mekânlarla birleştirmek, Ermenistan’ı Bursa’daki insanlarla paylaşmak ve mahallesinin hikâyesini aramak için fotoğraf ve videolardan oluşacak Bahçe / Bostan isimli bir sergi hazırlanacak.  

Çanakkale: Bir Hafıza Arkeolojisi : Bir Hafıza Arkeolojisi olarak Çanakkale projesi, binlerce yıllık tarihi içerisinde toprağa gömülmüş katmanları tekrardan ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Zira binlerce yıllık bu şehir ‘savaş’ ve ‘efsane’ gibi temel kelimelerin ve barındırdıkları anlamların ötesinde bir kültürel çeşitliliğe sahip. Bu çeşitliliğin mekânlar ve hikâyeler üzerinden ortaya çıkarılması, sözlü tarih çalışmaları ile desteklenmesi ve akabinde özellikle sosyal medya kanalları aracılığıyla gençlere aktarılması hedefleniyor.

Büyükada Tepeköylüler Futbol Sahası : Büyükada Tepeköylüler Futbol sahasının izini süren, bir neslin gündelik yaşam pratiklerini paylaştığı sahanın sözlü tarih çalışmaları kapsamında incelediği ve belgesel haline getirileceği bir toplumsal hafıza projesi.


18-25 yaş arasındaysanız ve İstanbul’da yaşıyorsanız Karakutu’nun Hafıza Yolculuğu Programı’nın 5. döneminde araştırmacı ve anlatıcı olmak için, 29 Şubat-1 Mart’ta gerçekleştireceğimiz eğitime başvurabilirsiniz!

Tarih: 29 Şubat-1 Mart 2020
Yer: İstanbul
Son Başvuru Tarihi: 16 Şubat 2020 Pazar 23:59
HAFIZA YOLCULUĞU NEDİR?
Karakutu olarak yürütmekte olduğumuz Hafıza Yolculuğu programı, gençlerin dini, cinsiyete dayalı, etnik veya politik nedenlerle ayrımcılığa uğrayanların hikâyelerini keşfetmesini ve sorgulamasını hedefler. Bu hikâyeler üzerine kendi araştırmalarını yürüten gençler Hafıza Yürüyüşleri aracılığıyla hikâyeleri akranlarına, çocuklara ve yetişkinlere aktarır.
Program üç adımlı bir döngüye sahiptir: Araştırmacı ve anlatıcıların kapasite gelişimi, araştırma süreci ve Hafıza Yürüyüşü uygulaması.
Hafıza Yolculuğu programıyla ilgili detaylı bilgi için buraya tıklayın.
Programda yer alan araştırmacı ve anlatıcıların deneyimlerini merak ediyorsanız bu röportajı okuyabilirsiniz.

HAFIZA YOLCULUĞU KAPSAMINDA GENÇLER NELER YAPAR?
Programa dahil olan 18-25 yaş arası gençler Hafıza Yolculuğu programı ve adımlarıyla ilgili karar alma süreçlerinde rol oynar ve aktif olarak görev alır: Bu gençler, hikâyelerin ve hafıza mekânlarının keşfi sürecindeki araştırmaları yürüten araştırmacılar ile Hafıza Yürüyüşü uygulamalarındaki anlatıcı ve koordinatörlerdir.
Bu süreçlerde görev alacak gençlerin ihtiyaç duyacağı temel bilgi ve becerileri kazanmalarına yönelik hazırladığımız iki günlük, konaklamasız, İstanbul’da ikamet eden gençlere yönelik Başlangıç Eğitimi’ni 29 Şubat-1 Mart 2020 tarihlerinde gerçekleştiriyoruz. Program, Hafıza Yürüyüşü uygulamasıyla başlayacak, ardından da farklı oturum ve atölyelerle devam edecek.

KİMLER BAŞVURABİLİR? 
Aşağıdaki koşullar sizin için geçerliyse Hafıza Yolculuğu Başlangıç Eğitimi’ne başvurabilirsiniz:

  • 18-25 yaş arasında olmak,
  • İstanbul’da yaşamak,
  • 29 Şubat-1 Mart tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşecek eğitiminlerin tamamına katılabiliyor olmak,
  • Başlangıç Eğitimine tam katılım gösterebilecek ve araştırma dönemi boyunca haftada beş saatini Hafıza Yolculuğu Programı’na dair çalışmalara ayırabilecek olmak,
  • Araştırma döneminin ardından düzenlenecek Hafıza Yürüyüşlerinde anlatıcılık yapabilecek olmak,
  • Toplumsal hafıza alanı ve hak temelli çalışmalar hakkında bilgi/tecrübe sahibi olmak veya bu alanlarda çalışmaya istekli olmak.

Başvuru için uygun olduğunuzu düşünüyorsanız 16 Şubat Pazar günü saat 23:59’a kadar başvuru formunu doldurabilirsiniz.
Katılımcı sayısı 25 kişiyle sınırlıdır. Başvuruların değerlendirilmesinin ardından olumlu ve olumsuz geri dönüşler, 21 Şubat tarihinde e-posta yoluyla yapılacaktır. 
Seçilecek katılımcılar programın tamamına (Başlangıç Eğitimi, Araştırma Dönemi ve Hafıza Yürüyüşü Anlatıcılığı) kabul edilmiş sayılacaktır.
Hafıza Yolculuğu Başlangıç Eğitimi hakkında ayrıntılı bilgi ve sorularınız için [email protected] adresine yazabilirsiniz

Başvuru formu için tıklayınız.

2014’te Karakutu ile yollarımız ilk kesiştiğinde, Hafıza Yürüyüşü projesi daha yeni oluşmaya başlıyordu. O zamanlar, beni bu derece derinden etkileyecek ve dönüştürecek bir projeye dahil olduğumu hiç düşünmemiştim.

Karakutu’nun ilk Hafıza Yürüyüşü 22 yaşındaki Hazal’ın da ilk anlatıcılık deneyimiydi. Karşımda daha önce hiç biraraya gelme şansı elde etmediğim bir grup insan vardı ve birlikte Beyoğlu’nun bir sokağında 20 yıl önce yaşanmış olaylar hakkında konuşuyorduk. Ben onlara heyecanla bildiklerimi aktarırken, onlar sadece beni dinliyor olmalarıyla bile ne kadar dönüştürdüklerini muhtemelen bilmiyorlardı.

Türkiye’de sözü dikkate alınmayan ve hatta sözünü söyleyebilecek bir alan bile bulamayan genç bir kadın olarak Karakutu benim için adeta çölde bir vaha gibiydi. Yıllar içerisinde burada birçok farklı insan ile yollarımız kesişti. Birlikte durup geçmişe ve beraber yaşadığımız şehre bambaşka şekilde bakma ve ortak dertlerimizi paylaşma hissiyatı benim için çok kıymetliydi.

İlk defa Hafıza Yürüyüşü’nde denk geldiğim bir gencin, daha önce hiç duymadığı bir hikayeyi benden dinlerken yüzündeki ifade ve birlikte belki de ilk defa bulunduğumuz bir mekanda ortak bir dil, hikaye kurma deneyimi, bugünkü Hazal’ın kişisel tarihinde çok önemli bir noktada.

Karakutu 6. yaşına girerken, benim gibi başka gençlerin kendi kişisel ve toplumsal hikayelerinde bir dönüşüm yaratmak için, sizlerden bize ve gençlere bir doğum günü hediyesi vermenizi istiyoruz. Gelin yeni yılda Karakutu’ya bağışta bulunarak, bir gencin kente ve geçmişe başka bir gözle bakmasına bir kapı aralayın ve onun bir Hafıza Yürüyüşü’ne katılma ya da anlatıcı olma deneyimine katkı sağlayın.

6. yaş günü kampanyamıza destek olmak için linke tıklayabilirsiniz.

2020’nin özellikle de gençler için sözlerini daha da yüksek sesle söyleyebilecekleri ve birlikte hikayelerimizi paylaşarak çoğaltabileceğimiz bir yıl olması dileğiyle.

Hazal Özkalkan

Karakutu olarak her ay gençler ve yetişkinler için Hafıza Yürüyüşleri düzenliyoruz. Bu serüvende yer alan bazı katılımcılarımızın Hafıza Yürüyüşü sonrası aktarımlarının birkaçını sizlerle paylaşmak istedik. Keyifli okumalar 🍀🌷

‘‘Daha çok dinlemeli ve daha çok anlatmalıyız. Daha çok bir araya gelmeli ve çemberi genişletmeliyiz. Dertler müşterek.’’

‘‘Şehir çok büyük ve ben karşısında küçücükmüşüm gibi hissetim. Merak duydum.’’

‘‘Anlaşmanın gerçekten göründüğü gibi hem çok kolay hem de zor oluşunu tekrar anladım.’’

‘‘Gün boyu farkındalığım arttı. Bilinçlendim. Anlatıcı konuşurken bir sonraki cümlesini merak ettim. Hep bir söylediklerini kaydetme halindeydim. Heyecanlıydım.’’

‘‘Sanırım bundan sonra kimi binaların önünden geçerken adımlarımı yavaşlatacağım, öylece geçip gitmeyeceğim. Benim için yürüyüş çok güzel geçti, ancak hafızam tazelendikçe ve ‘geçmişte yaşananları’ yeniden hatırladıkça sinir olmadım da değil, yaşananları hatırlamak içimi acıttı çünkü…”

‘‘Gün içinde öncelikle merak duygusunu çok hissettim. Ardından şifreleri çözmeye çalışırken gerçekten heyecanlandım.’’ 

‘‘Şifre yöntemi ile anlatıcıyı ve mekânı bulmak çok hoş bir fikir olmuş. Kutlarım. Başarılar.’’

‘‘Yeni tanıştığımız insanlarla tarihin şifrelerini çözmeye çalışmak, yeni hikayeler öğrenmek keyif vericiydi.’’

‘‘Kentin/semtin bilmediğimiz tüm sakinleriyle bir bütün olması”

‘‘Aslında her gün önünden geçmemize rağmen fark etmediğim daha önce de hiç duymadığım ama tarihte önemli izleri olan hikâyeleri dinledim.”

‘‘Senelerdir defalarca önünden geçtiğimiz ‘sıradanlaştırdığımız” mekânların arka planda aslında oldukça derin, tarihsel ve hatırlanması gereken hikayeler barındırdığını gördüm.’’

‘‘Hafıza mekânları ve toplumsal hafızayla kendi bireysel hafızamın kesişmesi bana ilginç hissettirdi.”

‘‘Bildiğim yerlerin bilmediğim hikâyelerini, bildiğim hikayelerin bilmediğim yerlerini gördüğüm, başka hikayeler üzerinden, ilişki kurduğum heyecanlı bir deneyim oldu. Heyecanı da şifrelerde!”

‘‘Genel anlamda yaşadığımız şehre yabancılaşmış durumdayız. Her mekanın bir hikayesi var. Bu gezi bunu kurmak için vesile oldu.”

‘‘Yeni şeyler öğrenmek bir çocuk gibi hissettirdi. Bu İstanbul hengamesinde bunu hissetmek gerçekten ne zamandır alamadığım bir huzur sağladı.”

‘‘Hatırlama. Unuttuğum bazı konuları hatırladım. Kendi hayatımla çok ilişkili bir yürüyüş oldu.”

‘‘Yürüyüş boyunca yeni, farklı insanları tanımak yürüyüşün en önemli katkılarındandı. Teşekkürler.’’

‘‘Yine önünden geçtiğim yapıları, bilmediğim sokakları öğrenmek mutlu etti.”

‘‘Etkinliği çok sevdim. Tarihi daha çok konuşmaya, anlamaya ve anlamlandırmaya ihtiyacımız. Hikâyeler üzücü. Dinlerken neden böyle oldu diye düşünüyor insan. Saatler boyu yazabilirim. Şimdilik bu kadar…”

‘‘Daha fazlasını öğrenmek için bu kadar heyecanlanmamıştım! Yolculuğumuz kısa sürse de üzerinde düşünülecek çok şey var.’’